Derviş
Kutluk abi...
56
yaşında. Doğu Türkistanlı. 13 yıl önce kaçmış Çin’den ve 9 yıldır da Türkiye’de
yaşıyor. Hikayesini dinledim gözlerim doldu. Anlatamayacağım... Zaten kitaplar
yazılır çektiklerine...
Evlenmiş.
Değişik işlerde çalışmış geçinmek için. Suriyelilere yapılan ensarlık vazifesi
Müslüman da olsa Doğu Türkistanlı Uygur Türklerine yapılmıyormuş onu öğrendim.
Bir
ilde ahırda hayvanlara bakar, çobanlık yapar. Bin lira maaş verirler. Diyor ki;
“Tam bin lira hocam!” Çok para yani...
Bir gün
hanımına; "Hanım biz yiyoruz, içiyoruz, hep aynı, hep aynı... İnsanlara
yardımcı olmamız lazım. Biz mal değiliz ki!, Baktığımız bu hayvanlar da yiyip
yatıyor. Bizim farkımız olması lazım!" der ve Doğu Türkistan’da yapılan
insanlık ayıbını anlatmak için adar kendini. Gazete çıkarır, dernek kurar, üye
kaydeder...
Günde
yüzlerce esnaf dolaşıyor. İl, ilçe geziyor. Soydaşlarına, mazlumlara yardım
etmek için binlerce kilometre uzaktan gelmiş, mal gibi yaşamayı içine
sindirememiş, tek başına bir ordu gibi halen çalışıyor, çalışıyor, çabalıyor,
anlatıyor, hiç durmuyor.
* * *
Neden
insanlar siyasette bir yer edinmek için yırtınıyor da, insanlara yararlı bir
dernekte, sivil toplum kuruluşunda yer almaktan kaçıyor?
Sokakta
yaşayan çocuklar, kanser hastaları, engelliler için bir dernekte yer almaz,
bunun için neden kendini yırtmaz mesela?
Neden
ülkesini yeşillendirmek, yeşili korumak için ağaç dikmek için uğraşmaz?
Kadına
şiddeti, sağlık personeline, öğretmene şiddeti engellemek gibi bir yararlı iş
için çalışmaz?
Sokak
hayvanları için bir dernek kurmayı düşünmez?
Hem
bunlarda rakip filan da yok. Yani sen sigarayı bırakmak isteyenler için bir
dernek kuracaksan, uyuşturucu kullanan çocuklar için bir şeyler yapacaksan
kimse sana rakip filan olmaz. Düşman olmaz.
Ama il
genel meclisi üyesi, belediye meclis üyesi olmak için kırk takla atar,
rakipleri olur, düşmanları olur... Hedefini elde etmek için her şeyi yapar,
rakiplerini, arkadaşlarını kötüler?
Siyasete
girip ne yapacan?
Haliyle
biri almayla ilgili, diğeri vermeyle...
Birinde
bir takım kişisel maddi beklentileri karşılanacak, sahte itibar görecek, ama
diğeri zor... Ailesinden, çocuğundan, zamanından, parasından verecek...
Milleti, ülkesi, devleti için bedava çalışacak. Hatta kendinden verecek.
Hangisi
daha onurlu?
* * *
Eğer “etiket”
bir ihtiyaç ise al sana etiket!
“Organ
bağışı için kendini adamış insan!” etiketi güzel bir etiket değil mi? Benim
için İl Genel Meclisi üyesi, Belediye Meclis üyesi etiketinden daha onurlu bir
etiket; “insanlığa hizmet için bir davaya kendini adamak” etiketi.
Hem
fakirlere yardım etmek için bir meziyetin olması da gerekmez. Toplum içinde
dürüst ve güvenilir bir insan olman yeterli. Bu daha onurlu değil mi?
Rahmetli
Kemal amcayı Karamanlı herkes bilir. Doğumevinin yapılmasında ön ayak
olanlardan birisidir. Dernek kurdu, para topladı. Az-çok fark etmez ama
çalıştı. Kendini bu tip işlere adamıştı. Herkes arkasından hayırla anar ve ilk
söyledikleri; “Doğumevi onun sayesinde yapıldı, Allah Rahmet Eylesin!” olur.
Milliyetçisi, devrimcisi, ulusalcısı, ateisti, dincisi hepsi aynısını söyler.
Senin
bundan daha öte beklentin ne ola ki?
Durumu
iyi olmayan üniversite öğrencileri için, çocuklar için hayır toplasan, o
cebinde 1 lira olan çocuğun intiharına belki engel olabilirdin. Bundan daha
büyük bir mutluluk olur mu? Yada tam tersi, parası olmadığı için yemek
yiyemeyen bir çocuğun bu nedenle intihar etmesinden daha büyük bir utanç
olabilir mi?
Ol...
Siyasetçi
ol, başkan ol, devleti - ülkeyi yönet, ülkenin sıkıntılarını çöz, ekonomiyi
düzelt, yol yap, köprü yap, intiharlara engel ol eyvallah... Ne güzel... Kim ne
diyebilir?
Hatta
hem siyasetçi ol, kendin, partin, siyasetin için çalıştığın kadar bu işler için
de çalış ne var!
Lakin
günümüzde insanlara yararlı olmak önemsizleştirilmiş. Kendi ekonomik ve
psikolojik ve sosyal sorunlarını çözememiş insanların başka insanlara yararlı
olmasını bekliyoruz. Özellikle gençlerde kısa yoldan zengin olmak hayalleri
önde... Başkasını ezip, sırtına, omuzuna basıp yükselmek bir meziyet
zannediliyor. Dünyayı sadece çıkarcıların dünyası olarak düşünüyor.
Keşke
siyasetçi olmak için yırtındığın kadar, kadınlar, çocuklar, engelliler,
öğrenciler için, çocuk yaşta evlendirilen, kız olduğu için okula gönderilmeyen
çocuklar için de bir şeyler yapsaydın!
Siyasetçi
olup liderinin kendi fikirlerine uymayan söz ve icraatlarını emir gördüğün
kadar, kızların okula gitmeleri için çalışıp, okuma yazma bilmeyenlere okuma
yazma öğretseydin...
Yapacak
iş mi yok!
Sokak
hayvanlarını koru, yere çöp atanlarla, tükürenlerle mücadele et, yaşadığın
şehir için, ülken için bir proje hazırla da ilgililere sun, yeşili koru ülkeyi
yaşanacak bir ülke haline getir.
İnsanlarımızın
daha bilinçli bir tüketici haline gelmesine çalış mesela...
Şuurlu,
bilgili bir nesil yetiştirmek, tarihimizi, kültürümüzü öğretmek için kendini bu
yola ada, bu adamlara destek ol, yardım et mesela?
Kurtul
şu tekdüze hayatından. Sadece ibadet etmekle iktifa etme... Bu tek kurtuluş
yolu değil. Dindar geçinenlerin çocuklara yaptığı istismarı önlemek için uğraş
mesela... İnsanlara yararlı olmak için de bir şeyler yap. Başkaları için de
çalış.
Bir
konu hakkında bilgili olmanın bir zararı olmaz, oku, öğren ve bildiklerini,
gördüklerini paylaş. Genç insanlar yetiştir.
Gazete
çıkar, dergi çıkar... Bir konuyu araştır, makale yaz, şiir yaz, kitap yaz.
Bu
siyasette birbirini yeme hırsını iyiliklere, güzelliklere, insanlara yararlı
olmaya yönlendir mesela olmaz mı?
Al sana
milliyetçilik, al sana din, hizmet...
Al sana
mutluluk!
Sen yararlı olmayı istedikten sonra yapacak iş çok... Kutluk Derviş abinin dediği gibi “mal gibi yaşamaksa” o da bir tercih, bir seçim.