Rabbimiz, Maide Süresi’nin 32’inci Ayet’inde, “Haksız yere bir adamı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir” buyurur. Sevgili Peygamberimiz de, “Müslüman bir insanın öldürülmesinden, (insansız) bir dünyanın yok olması Allah katında daha ehvendir” buyurmuş. (Tirmizi, Diyat 5, İbni Mace, Diyat,1)
Bu imanla büyüyen İmamı Gazali’nin hocası, İmam-ül Harameyn-el Cüveyni (H.419-478), “Bir damla kanla bir dünya tartılsa kan ağır gelir” der. (el-Ğıyasi s:256)
Aynı ma’nayı İmam Gazali de el-Müstasfa 1/314 de tekrarlamış. Aynı kültürden sulanan Mehmet Akif merhum da,
“Bütün dünya için bir damla kan çoktur” diyorlar, sen,
Şu ma’sum ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden” deyivermiş.
Sevgili Peygamberimiz, İslam kültürünün evrenselleşmesi için gayret göstermiş, doğuyu ve batıyı birleştirmiş, İstanbul’u ve Roma’yı işaretlemiş. Sağlığında Türkiye topraklarının iki buçuk katı toprak fethetmiş ama iki taraftan harp meydanında ölenlerin sayısı 240’ı geçmemiş. (Bak: Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Hz. Muhammed’in Savaşları, s:11)
Dünya Ticaret Merkezi’nde 11/9/2001 günü uçaklarla yapılan saldırı sonunda ölen, yaralanan, yakınının acısıyla feryat edenlere üzüldüm.
Göz pınarlarımdan sızan iki damla yaşı, kovboyların öldürdüğü yirmi milyon Kızılderili’ye, Amerika yapımı silahlarla Bosna’da öldürülen üç yüz bin Müslümana, Irakta tepelerine yüz binlerce ton ölüm makinaları boşaltılarak öldürülen aç, bî ilaç, iki yüz bin Müslüman’a, Filistin’de kendini yavrusuna siper yapan babanın kucağında, Amerika patentli, içi kurşun, dışı plastik mermiyle vurulan küçük Muhammed’in babasının feryadına, o iki damla gözyaşımı paylaştırdım. Emin olun ki o iki damla gözyaşından arta kalanı bile dünyadaki tüm zalimlerin boğulmasına yeter.
Amerikalı kovboyların, yerli halkı nasıl yok ettiklerini öğrenmek için bu katliamın canlı şahidi olan ve gördüklerini yazan, İspanyol asıllı papaz Bartolome’de las Casas’ın, “Kızılderililer nasıl yok edildi” adı altında Türkçeye çevrilen eserini bir okuyuverin. (Şule Yayınları)
Kanı kanla yıkamaya çalışanlar, öfkeyle kalkıp zararla oturanlar, kinlerini iyice biledikten sonra, önce kendine zarar verenler, kendilerini düşünmezlerse, bari çocuklarını düşünsünler.
Afganistan veya bir başka yerde öldürecekleri her masum insanın geride bıraktığı çocukları, sizin torunlarınızın düşmanı olarak karşılarına çıkacaklar.
Bari kendi torunlarınıza acıyın.
30/03/2001 tarihli Hürriyet gazetesinin haberine göre son seçimlerde yenilgiye uğrayınca siyasetten çekilen İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, Demirel'le görüşmesi sırasında, bölgedeki güvenlik sorunundan yakınırken, Kudüs'ün Osmanlı dönemindeki yönetiminden esprili bir örnek verdi. Barak, “Osmanlı döneminde tek pırpırlı bir onbaşı, 20 kişilik askeri gücüyle burayı huzur içinde yönetiyordu’ dedi. ‘İstanbul’dan gelen talimatları uygulayan onbaşı, otur deyince oturuluyor, kalk deyince kalkılıyordu'’ diyen Barak'ın, ‘Osmanlı onbaşısının o zaman, şimdi bölgede kendilerinin içinden çıkamadığı işlerin üstesinden geldiğini de söylemesi, Demirel'i güldürdü.”
Her gün için on can alarak elli yıldır cinayetini sürdüren İsrail, kendi öldürdüklerinden kendisi korkmaya başladı.
Filistinliler ise cenaze defnini cennete yolcu gönderir gibi coşkuyla göndermeye başladılar.
Ev yönetiminde, ülke veya ülkelerin yönetiminde korku yerine sevgi veya saygı hakim olursa yönetim uzun soluklu ve huzurlu olur.
Akif merhum ne güzel söylemiş:
"Sanıyorlar ki, kafa kesmekle beyin ezmekle,
Fikri hürriyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele.
Daha münbit oluyor kanla sulanan toprak.
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak." (Süleymaniye kürsüsünde-Safahat)
Afganistan’ı 1878 yılında işgal eden İngilizler, gün batmayan İmparatorluğa sahip iken, daha sonra gün doğmayan bir adacığın içinde sıkışıp kaldılar.
Afganistan’ı 1979 yılının sonlarında işgal eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, on sene sonra birliğini kaybetti on beş parçaya bölündü, paramparça oldu.
Her halde bir kısım Amerikalı yöneticiler, Amerika Ayrışık Devletleri diye onun üzerinde devlet oluşturmaya çalışıyorlar.