Gökyüzü masmavi; mavi gökyüzünün üstüne sanki deli dalgalara sahip okyanusun gemi büyüklüğündeki köpükler gibi serpilmiş bulut parçaları bembeyaz.
Gökyüzünde mavi ile beyaz renk arasından dünyaya gülücükler gönderen güneş, Meke Gölü’nün suları üzerinde benim fotoğrafımda saydığıma göre beyaz, gri, kahverengi, terakota (kahverengi ile kızılın karışımı) veya içine altın tozu karıştırılmış gibi bir renk ve eflatun rengi tespit ettim.
Tanıştığım fotoğrafçıların takdirini ve hayranlığını görünce ikinci sene yine Mayıs ayının 4. gününde gittim ama o manzarayı bir daha bulamadım, Meke Gölü fotoğrafçıları da hiç görmemişler ki yayınlamamışlar.
Şimdi bu günlerde suyun yerinde yeller eser ama dağ, aynı mesajı vermeye devam ediyor.
Renkler, sanki bir tezhipçinin kalemiyle çekilmiş gibi ölçülü, birbirine karışmaz, birbirinin rengine güzellik katacak ilahi bir idi.
Kupkuru çölde yaşayanlara Allah’ı hatırlatmak üzere Rabbimiz, yemyeşil yapraklar arasından dünyanın en tatlı yiyeceklerinden olan hurmayı yaratıveriyor.
Deniz kenarında oturanların dikkatini yaratana çekmek için Rabbimiz, dünyadaki birçok denizin birbirine kavuştuğu halde karışmadığını hatırlatıyor, denizden beyaz veya siyah inciler çıkardığı gibi gül renkli mercanlar çıkarıveriyor.
Bugün dünyanın en ileri devletlerinden olan Japonlar, denizde inci çiftliği kuruyorlar, inci üretiyorlar ama tabii incinin yanında sönük kalıyor.
Kara topraktan güzel kokulu sebze ve meyveler çıkaran Rabbimiz, bunlarla hem bizi faydalandırıyor hem gözlerimizin zevkini tatmin ediyor hem de burnumuza güzel kokular sunuyor. Tabiatta milyonlarca bitki ve ağacın ayrı kokusu, tadı ve rengi bize Rabbimizi hatırlatmalıdır.
Yediğimiz bu sebze ve meyvelerden can ve ten taşıyan insanı yaratması da onun varlığına ve birliğine işaret ediyor.
Rabbimiz bütün bu nimetlerinin bir kısmını saydıktan sonra, “O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” diyor ve bu ayeti er-Rahman süresinde çokça tekrarlıyor.
Yer güzel, gökyüzü güzel, denizler, ormanlar, baharlar, yazlar, güzler, kışlar hepsi kendine göre güzel. Eşimiz, çocuklarımız, dostlarımızla beraber olmak güzel ama bütün bu güzellikler gözümüzün önünde gelip gidiyor.
En çok sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağa veriyoruz. Bu da bize gösteriyor ki; biz, buraya ait değiliz. Rabbimiz bizi uyarıyor:
“(Yer) üzerindeki her şey fanidir.” (er-Rahman süresi 26)
“Celal ve ikram sahibi Rabbin yüzü baki kalacaktır” (er-Rahman süresi 27)
Müziğin notaları gibi hesaplı, şiir gibi buğulu, bahar mevsiminin başı dumanlı dağını seyreder gibi insana huzur veren bir bina için şair:
Eğerçi hane-i pür nakştır saray-ı cihan.
Veli kitabeleri “Küllü men aleyha fan”
“Yani; bu dünya sarayı, süslü bir ev gibidir. Ancak evin duvarında bir hat şaheseri kitabe vardır ve orada “Dünya üzerindekilerin hepsi fanidir” diye yazmaktadır.”
Her çiçek birbirinden farklı olduğu gibi her çocuk da birbirinden farklıdır. Bugün bizi aydınlatan güneş dünkünden farklıdır.
Siz dünkü adam değilsiniz, ömrünüzden bir gün eksildi, bir gün ihtiyarladınız, dünkü gördüklerinize milyonlarca görüntü eklendi, hafızanız düne göre biraz daha fazla bilgi edindi.
Öyle ise her gün hayata yeni bir gözle bakınız.
Rabbimiz buyurur:
“Göklerde ve yerde olanlar O’ndan isterler. O, her gün (her an) bir iştedir.” (er-Rahman süresi 27)
Ağaçlar ve bitkiler yapraklarını bükerek Allah’tan yağmur isterler. Her şey her an ona muhtaç ve o da her an yarattıklarının ihtiyacına cevap vermekte ve verdikleri de her gün yeni bir şekilde verilmekte.
Onun için atalarımız, “Tecellide tekrar yoktur” demişler.
O Rahman’a iman edenler bizler de siyasetimizde, sanatımızda, şiirimizde, edebimizde, edebiyatımızda, mimarimizde her şeyimizde her gün ve her an yeniliklerin peşinde olalım.
Dünyaya gelmek bizim irademizle olmadığı gibi kalmak da bizim irademizin içinde değildir. Rabbimiz getirdi; O götürecek.
Cehennemde kaynar sular içmemek için, cennette gözlerin görmediği, gönüllerin hayal edemediği güzellikleri elde etmek için cennete layık işler yapalım ki; dünyamız güzel olsun, ahiretimiz güzel olsun.
Bu dünyada bile kirli elbisemizle bembeyaz koltuğumuzun üzerine oturmadığımız ve oturtulmadığımız gibi o güzel cennete layık olmak için bu dünyada tertemiz yaşamamız gerekir. Onu sağlamak için de İslam’ın kurallarına uygun yaşamak lazım.
Onun için de Kur’an’ı ve onu bize ulaştıran ve nasıl anlaşılıp uygulanacağını öğreten Sevgili Peygamberimiz’i önder ve örnek almalı.
Yorumlar
Kalan Karakter: