Görevimizin sorumluluğunu bildiğimizi, onurumuz için ve bir pire için bir yorganı bile yakmaktan çekinmediğimizi, çekmediğimiz çilelerin galmadığını, bazı evlerde elektriğin olmadığını, bazı evlerde suyun dahi olmadığını, evin ihtiyacı olan suyu, mahalle çeşmesinden güğüm, helke ve desdilerle daşıdığımızı, elektriği olmayan evlerde gaz lambası yakdığımızı, misafir geldiğinde löküs yakdığımızı, gış aylarında taze meyve ve sebzeler olmadığından, yaz aylarında meyveleri saklayıp ve sebzeleri gurudup bunları gışın yidiğimizi, şimdiki gibi evlerimizin ve okullarımızın kaloriferlerle değil odun ve kömür sobası yakılarak ısıtıldığını, akrabalık bağlarımızın çok güçlü olduğunu, birlik ve beraberliğimizin tam olduğunu, dersleri öğrenmeden ve bunlardan tam başarı sağlanmadan sınıflarımızı geçmediğimizi, dinin hiçbir zaman seçim ve geçim malzemesi yapılmadığını, öğretmenlerimizin, din, mezhep ve ırk ayrımcılığı yapmadığını, öğrencilerinin karşısına tertemiz, traşlı, dakım elbiseli, ayaggabıları daima boyalı çıkdığını, çok bilgin ve saygılı insanlar olduğunu, şimdiği gibi çeşit çeşit ayaggabılarımızın olmadığını, elbiselerimizi, çoraplarımızı yırtık değil, yamalı giydiğimizi, yukarıda da söylediğim gibi, bizlerin bütün ihanetlerin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, bazara gadar deyil, mezara gadar arkadaşlığımızın olduğunu
Bilir misiniz?
Semt çocukluğunu, mahalle terbiyesini, büyüklerimize saygı ve güccüklerimize sevgi gösterdiğimizi, dışarıda yimek yiyenin çok nadir olduğunu, bir şiyi yirken ağzımızı şapırdatmanın ayıp olduğunu, bir lokmayı eşit olarak paylaştığımızı, çay bardağının içindeki şekeri erimesi için garıştırırken, çıkan gaşşık sesinin yüksek olmasının ayıp olduğunu çayı ve gayfeyi höpürdeterek içmenin ayıp olduğunu, başgalarının canı çekmesin (İstemesin) belki alamıyorlar diye yiyeceklerimizi gizlice yiyen bir nesil olduğumuzu, anne ve babamıza hiçbir zaman nazlanıp şımarmadığımızı, şayet köyde yaşıyorsak belimize azzığımızı bağlayarak oğlak ve kuzu güddüğümüzü daha doğrusu kuzu ve oğlak çobanlığı yaptığımızı, şehirde yaşıyorsak yine ailemize maddi yardım için simit, balıklı şeker ve benzeri yiyecekleri satarak aile bütçesine gatkıda bulunduğumuzu, hiç kimseden gorunma ihtiyacı duymadan gece ve gündüz sokaklarda oyun oynayarak büyüdüğümüzü, aynı tasdan çorba içip yimek yidiğimizi, sokaklarda oyun oynarken terleyip mahalle çeşmesinden kana kana su içdiğimizi, şahsiyet sahibi olmamız için her şeylerden sorumlu dutulduğumuzu, kendisine güvenen ve güvenilen, sevgiyi, saygıyı, fedakârlığı, dostluğu, vefa duygusunu, yirine göre başkalarının yaşaması için kendi yaşantımızdan fedakârlık iddiğimizi, yüreğimizle yaralayıp sevdiklerimizi dünya malına değişmediğimizi, büyük şiylerde gözümüzün olmadığını, küçücük şiylerle de mutlu olduğumuzu, varlığı da, yokluğu da bildiğimizi, cefayı sonuna gadar çekip, vefayı da fazlasıyla ödediğimizi, asaletin; itibarın temeli olduğunu ve asalet olmadan itibarın anlamsız olduğunu, üstümüze vazife olmayan işlere burnumuzu sokup garışmadığımızı
Bilir misiniz?
Tandırda mayalı ekmek yapıldıktan sonra annemizin daha evvel hazırlamış olduğu ve içerisine bulgur veya pirinçle işkembe parçalarını garışdırarak yapmış olduğu, Garın = İşkembe= Cibe dolmasını küçük çömleğin içerisine koyup tandırın içindeki ıccak külün içerisine çömleğin ağzını kapatarak gömdüğünü ve Garın=İşkembe= Cibe dolmasının orada ağır ağır biştiğini, ak (guru) fasille ve benzeri yimeklerin , gine dolma gibi çömlek içinde ıccak küle gömerek bişirildiğini ve tandırda ıccak külün içerisinde bişen dolmaların ve yemeklerin dadını ve nezzedini, şimdiği gibi milangazlı ve doğalgazlı modern ocakların olmadığı zamanlarda, evimizin bahçe kısmında bulunan maltız içerisine kömür goyup yakarak yimeklerimizin maltız içerinde yanan kömür ateşinde ağır ağır biştiğini ve o bişen yimeklerin dadını ve nezzedini
Bilir misiniz?
Yağmır yağarken mahalledeki arkadaşlarla toplanıp keloğlan yaptığımızı ve yapmış olduğumuz keloğlanla birlikte mahallemizde bulunan evlerden;
“Yağ yağ yağmır,
Arabada çamır,
Teknede hamır
Vir Allah’ım vir
Sicim gibi yağmır”
Tekerlemesini söyleyerek yağ ve bulgur topladığımızı ve bazı evlerden bulgur ve yağ yirine üzerimize su dökdüklerini, bu topladığımız bulgur ve yağ ile annemize bulgur pilav bişirdip o soğuk ve yağmırlı havada toplanarak titireye titireye yidiğimizi, el avlusunu, peşgiri, peştemalı, içi gırpıntı (Küçük kumaş parçaları) dolu minderi, içi yun dolu, yasdığı, yorganı ve döşşeği (yatağı), asitfiniği, çapıt parçalarından dokunmuş olan çapıt çulu, kilimi, hasırı, yaygıyı ve yolluğu, basmanın allısını, gadifenin simlisini, gadınların başına bez örtü örtmesini, pullu yaşmağı, şalvar giymesini ve ince bele gümüş kemer dakmasını, çeyiz hazırlamasını (Düzmesini), söz kesmeyi, nişan yapmayı, gına gecesini, gelin hamamını, damat tıraşını ve gelin çıkarmasını
Bilir misiniz?
Sufra sermesini, sufra çirpmesini, sufra galdırmasını, evde bulunan tahda dolapları ve gapıları boyamasını, ev galdırmasını, evin odalarını beyaz kireçle cıla yapmasını, ocak sıvamasını, minder, döşşek (Yatak), yorgan ve yastık gabartmasını, buydayı yıkayıp, kuruması için bezlerin üzerine serdiğimizi, kurumuş buydayı ayıtlamasını, değirmende üyüdülüb gelmiş olan bulguru kuruması için sermesini, ayıtlamasını ve savırmasını, hamır yonurmasını, yufka= şebit açmasını, tarhana gırmasını, tarhana dökmesini (Yapmasını), tarhana oğmasını, buydayı kaynatıp bulgur yapmasını, bu kaynamış bulgurun üzerine, afiyin, fıstık, ceviz ve melengiç döküp yimesini, gınalı tahda ve şimşir gaşşıkları
Bilir misiniz?
İydeyi, gaba şekeri, guru üzümü, meşe külünde sacda gavrılmış nohut, buyday ve misir gavırgasını, haşlanmış fısdığı, haşlanmış kesdaneyi, haşlanmış misir göllesini, sıcak kül içerisine patetis gömmeyi ve bu külde bişmiş olan patetisi duzlayarak yimeyi, töymekeni, pırasayı, yimliği, gelinciği, ısmanağı, pancar yaprağını, ebegümeciyi, ısdırgan otunu, bulumbuş otunu, yir elmasını, muşmulayı, bayamı, sumağı, kenger sakızını ve şifa gaynağı olan dağ kekiğini, Garaman’ın fişnesini, kirazını, bal eriğini, ayvasını, elmasını, pembe yanaklı ballısını, Hüsnüyusuf çiçeğini ve şeker armıdını, eğşi gara, dimnit, işbitiren ve esebalı üzümlerini, güz gelince bağ bozmasını, başşak toplamasını, kuru üzüm elde etmek için sergi sermesini (üzüm sermesini), üzümden bekmez yapmak için şıranada üzümü ayaklarımızla çiğneyerek üzümün suyunu (Şırasını) çıkarmasını, bekmez toprağını, bekmez gaynadmasını, yabani dağ eriğini ve yabani dağ armıdını
Bilir misiniz?
Bilir misiniz?
Semt çocukluğunu, mahalle terbiyesini, büyüklerimize saygı ve güccüklerimize sevgi gösterdiğimizi, dışarıda yimek yiyenin çok nadir olduğunu, bir şiyi yirken ağzımızı şapırdatmanın ayıp olduğunu, bir lokmayı eşit olarak paylaştığımızı, çay bardağının içindeki şekeri erimesi için garıştırırken, çıkan gaşşık sesinin yüksek olmasının ayıp olduğunu çayı ve gayfeyi höpürdeterek içmenin ayıp olduğunu, başgalarının canı çekmesin (İstemesin) belki alamıyorlar diye yiyeceklerimizi gizlice yiyen bir nesil olduğumuzu, anne ve babamıza hiçbir zaman nazlanıp şımarmadığımızı, şayet köyde yaşıyorsak belimize azzığımızı bağlayarak oğlak ve kuzu güddüğümüzü daha doğrusu kuzu ve oğlak çobanlığı yaptığımızı, şehirde yaşıyorsak yine ailemize maddi yardım için simit, balıklı şeker ve benzeri yiyecekleri satarak aile bütçesine gatkıda bulunduğumuzu, hiç kimseden gorunma ihtiyacı duymadan gece ve gündüz sokaklarda oyun oynayarak büyüdüğümüzü, aynı tasdan çorba içip yimek yidiğimizi, sokaklarda oyun oynarken terleyip mahalle çeşmesinden kana kana su içdiğimizi, şahsiyet sahibi olmamız için her şeylerden sorumlu dutulduğumuzu, kendisine güvenen ve güvenilen, sevgiyi, saygıyı, fedakârlığı, dostluğu, vefa duygusunu, yirine göre başkalarının yaşaması için kendi yaşantımızdan fedakârlık iddiğimizi, yüreğimizle yaralayıp sevdiklerimizi dünya malına değişmediğimizi, büyük şiylerde gözümüzün olmadığını, küçücük şiylerle de mutlu olduğumuzu, varlığı da, yokluğu da bildiğimizi, cefayı sonuna gadar çekip, vefayı da fazlasıyla ödediğimizi, asaletin; itibarın temeli olduğunu ve asalet olmadan itibarın anlamsız olduğunu, üstümüze vazife olmayan işlere burnumuzu sokup garışmadığımızı
Bilir misiniz?
Tandırda mayalı ekmek yapıldıktan sonra annemizin daha evvel hazırlamış olduğu ve içerisine bulgur veya pirinçle işkembe parçalarını garışdırarak yapmış olduğu, Garın = İşkembe= Cibe dolmasını küçük çömleğin içerisine koyup tandırın içindeki ıccak külün içerisine çömleğin ağzını kapatarak gömdüğünü ve Garın=İşkembe= Cibe dolmasının orada ağır ağır biştiğini, ak (guru) fasille ve benzeri yimeklerin , gine dolma gibi çömlek içinde ıccak küle gömerek bişirildiğini ve tandırda ıccak külün içerisinde bişen dolmaların ve yemeklerin dadını ve nezzedini, şimdiği gibi milangazlı ve doğalgazlı modern ocakların olmadığı zamanlarda, evimizin bahçe kısmında bulunan maltız içerisine kömür goyup yakarak yimeklerimizin maltız içerinde yanan kömür ateşinde ağır ağır biştiğini ve o bişen yimeklerin dadını ve nezzedini
Bilir misiniz?
Yağmır yağarken mahalledeki arkadaşlarla toplanıp keloğlan yaptığımızı ve yapmış olduğumuz keloğlanla birlikte mahallemizde bulunan evlerden;
“Yağ yağ yağmır,
Arabada çamır,
Teknede hamır
Vir Allah’ım vir
Sicim gibi yağmır”
Tekerlemesini söyleyerek yağ ve bulgur topladığımızı ve bazı evlerden bulgur ve yağ yirine üzerimize su dökdüklerini, bu topladığımız bulgur ve yağ ile annemize bulgur pilav bişirdip o soğuk ve yağmırlı havada toplanarak titireye titireye yidiğimizi, el avlusunu, peşgiri, peştemalı, içi gırpıntı (Küçük kumaş parçaları) dolu minderi, içi yun dolu, yasdığı, yorganı ve döşşeği (yatağı), asitfiniği, çapıt parçalarından dokunmuş olan çapıt çulu, kilimi, hasırı, yaygıyı ve yolluğu, basmanın allısını, gadifenin simlisini, gadınların başına bez örtü örtmesini, pullu yaşmağı, şalvar giymesini ve ince bele gümüş kemer dakmasını, çeyiz hazırlamasını (Düzmesini), söz kesmeyi, nişan yapmayı, gına gecesini, gelin hamamını, damat tıraşını ve gelin çıkarmasını
Bilir misiniz?
Sufra sermesini, sufra çirpmesini, sufra galdırmasını, evde bulunan tahda dolapları ve gapıları boyamasını, ev galdırmasını, evin odalarını beyaz kireçle cıla yapmasını, ocak sıvamasını, minder, döşşek (Yatak), yorgan ve yastık gabartmasını, buydayı yıkayıp, kuruması için bezlerin üzerine serdiğimizi, kurumuş buydayı ayıtlamasını, değirmende üyüdülüb gelmiş olan bulguru kuruması için sermesini, ayıtlamasını ve savırmasını, hamır yonurmasını, yufka= şebit açmasını, tarhana gırmasını, tarhana dökmesini (Yapmasını), tarhana oğmasını, buydayı kaynatıp bulgur yapmasını, bu kaynamış bulgurun üzerine, afiyin, fıstık, ceviz ve melengiç döküp yimesini, gınalı tahda ve şimşir gaşşıkları
Bilir misiniz?
İydeyi, gaba şekeri, guru üzümü, meşe külünde sacda gavrılmış nohut, buyday ve misir gavırgasını, haşlanmış fısdığı, haşlanmış kesdaneyi, haşlanmış misir göllesini, sıcak kül içerisine patetis gömmeyi ve bu külde bişmiş olan patetisi duzlayarak yimeyi, töymekeni, pırasayı, yimliği, gelinciği, ısmanağı, pancar yaprağını, ebegümeciyi, ısdırgan otunu, bulumbuş otunu, yir elmasını, muşmulayı, bayamı, sumağı, kenger sakızını ve şifa gaynağı olan dağ kekiğini, Garaman’ın fişnesini, kirazını, bal eriğini, ayvasını, elmasını, pembe yanaklı ballısını, Hüsnüyusuf çiçeğini ve şeker armıdını, eğşi gara, dimnit, işbitiren ve esebalı üzümlerini, güz gelince bağ bozmasını, başşak toplamasını, kuru üzüm elde etmek için sergi sermesini (üzüm sermesini), üzümden bekmez yapmak için şıranada üzümü ayaklarımızla çiğneyerek üzümün suyunu (Şırasını) çıkarmasını, bekmez toprağını, bekmez gaynadmasını, yabani dağ eriğini ve yabani dağ armıdını
Bilir misiniz?