İşte bir 18 Mart daha geldi. Bazıları için hiçbir değer ifade etmeyen
Sıradan bir gün. Bazıları içinse 18 Mart sadece bir evlilik yıldönümü ya da bir doğum günü olarak anımsanır. Bizim için ise; Artık son neslini de kaybettiğimiz Çanakkale gazileri için ise 18 Mart 1915 tarihi; Bir milletin öldükten sonra yeniden dirilişinin destanıdır.
Günümüz nesli keşke Çanakkale savaşını o gazilerden bir kerecik olsun dinleyebilseydi. Günümüz aydınları keşke milli şairimiz Mehmed Akif’in
Çanakkale şehitleri için yazdığı o mükemmel şiiri düşünerek ve anlayarak bir kerecik okuyabilseydi.
Diyordu ki Mehmed Akif:
“Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı,his yoksulu,sırtlan kümesi
Varsa gelmiş,açılıp mahbesi,yahut kafesi
Eski dünya,yeni dünya ,bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi...Mahşer mi? Hakikat mahşer
Yedi iklimi cihanın ,duruyor karşında
Ostralya’yla birlikte bakıyorsun Kanada
Çehreler başka,lisanlar,deriler rengarenk
Sade bir hadise var ortada:Vahşetler denk
Kimi Hindu,kimi Yamyam,kimi bilmem ne bela
Hani tauna da züldür,bu rezil istila “
Görülüyor ki Akif’in o günlerin ateş ,kan ve barut kokan cehennemi
ni anlatırken bugünün gençliğine, günümüzün aydınına çok önemli bilgiler vermektedir.
O günlerin devlet yapısını, devletin içinde bulunduğu durumu
Ordunun ve askerimizin ne şekilde olduğunu anlatan LİMAN VON SANDERS hatıratında o kadar kötü bir panorama çiziyor ki gerçekten Çanakkale savaşını hangi şartlar altında kazandığımızı ve askerin içinde bulunduğu durumu okuduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor:
“ Öyle kötü günler yaşıyorduk ki;Subaylar altı ile sekiz aydan beridir hiç maaş almıyorlardı. Erat çok kötü bir gıda ile beslendikleri için perişan haldeydiler ve üzerlerindeki elbise yırtık pırtıktı. Pek çoğunun potinleri eskimişti, pek çoğunun ise yalınayaktı.
Atlı birliklerin halleri ise bir başka perişandı. Bu birliklerde hayvanlar nefretle bakılacak haldeydi. Atların ve diğer hayvanların ekserisi Balkan Harbinden beridir yaşlanmış, cılız ve uyuz olmuşlardı. Nal bakımları yoktu. Eyer, başlık, koşum takımları aynı surette bakımsız haldeydiler.”
Eski MTTB adına tertip ettiğimiz Çanakkale şehitlerini anma toplantısına katıldığımız esnada o zamanlar son nesillerini tanıyıp ellerini öpmek bahtiyarlığına kavuştuğumuz Çanakkale gazilerinin on kadarının çekip hatıralarını dinleyip resimlerin çekmiştik. Ne yazık ki aradan geçen elli yılın getirdiği öğrencilik meşakkatleri ,hayat mücadelesi derken o resimleri bütün aramalarıma rağmen bulamadım. Bu ,benim için büyük bir üzüntü kaynağı oldu.
Şimdi çoktan Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş bulunan o gazilerin hatıralarında öyle inanılmaz savaş hikayeleri vardı ki, şimdiki nesillere anlatmak, anlatsak bile inandırmak mümkün değildir.
Demiştik ki; keşke genç nesil son kalan bir Çanakkale gazisinin ağzından Çanakkale savaşlarını dinlemiş olsaydılar. O zaman gerçekten nerelerden nerelere geldiğimizi ,bize emanet bırakılan bu vatanı korumak için yedi düvele meydan okuyan bu ülkenin kahramanlarının neler çektiklerini çok iyi anlamış olacaklardı.
Ekmek bulamadıkları için süpürge tohumundan ekmek yaparak karınlarını doyuran, dağlardan, kırlardan topladıkları yabani otlar ve yiyeceklerle açlıklarını bastıran, yiyecek bir şey bulamadıkları için üzerlerine bindikleri katırlarını kesip tırnaklarına varıncaya kadar yemek zorunda kalan bu insanların hatıralarını dinlemek ,belki günümüz nesline bir masal gibi gelecekti ama...Ne var ki bunlar acı birer tarihi gerçeklerdi..
İşte bir 18 Mart daha geldi. Bazıları için hiçbir değer ifade etmeyen
Sıradan bir gün. Bazıları içinse 18 Mart sadece bir evlilik yıldönümü ya da bir doğum günü olarak anımsanır. Bizim için ise; Artık son neslini de kaybettiğimiz Çanakkale gazileri için ise 18 Mart 1915 tarihi; Bir milletin öldükten sonra yeniden dirilişinin destanıdır.
Günümüz nesli keşke Çanakkale savaşını o gazilerden bir kerecik olsun dinleyebilseydi. Günümüz aydınları keşke milli şairimiz Mehmed Akif’in
Çanakkale şehitleri için yazdığı o mükemmel şiiri düşünerek ve anlayarak bir kerecik okuyabilseydi.
Diyordu ki Mehmed Akif:
“Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı,his yoksulu,sırtlan kümesi
Varsa gelmiş,açılıp mahbesi,yahut kafesi
Eski dünya,yeni dünya ,bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi...Mahşer mi? Hakikat mahşer
Yedi iklimi cihanın ,duruyor karşında
Ostralya’yla birlikte bakıyorsun Kanada
Çehreler başka,lisanlar,deriler rengarenk
Sade bir hadise var ortada:Vahşetler denk
Kimi Hindu,kimi Yamyam,kimi bilmem ne bela
Hani tauna da züldür,bu rezil istila “
Görülüyor ki Akif’in o günlerin ateş ,kan ve barut kokan cehennemi
ni anlatırken bugünün gençliğine, günümüzün aydınına çok önemli bilgiler vermektedir.
O günlerin devlet yapısını, devletin içinde bulunduğu durumu
Ordunun ve askerimizin ne şekilde olduğunu anlatan LİMAN VON SANDERS hatıratında o kadar kötü bir panorama çiziyor ki gerçekten Çanakkale savaşını hangi şartlar altında kazandığımızı ve askerin içinde bulunduğu durumu okuduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor:
“ Öyle kötü günler yaşıyorduk ki;Subaylar altı ile sekiz aydan beridir hiç maaş almıyorlardı. Erat çok kötü bir gıda ile beslendikleri için perişan haldeydiler ve üzerlerindeki elbise yırtık pırtıktı. Pek çoğunun potinleri eskimişti, pek çoğunun ise yalınayaktı.
Atlı birliklerin halleri ise bir başka perişandı. Bu birliklerde hayvanlar nefretle bakılacak haldeydi. Atların ve diğer hayvanların ekserisi Balkan Harbinden beridir yaşlanmış, cılız ve uyuz olmuşlardı. Nal bakımları yoktu. Eyer, başlık, koşum takımları aynı surette bakımsız haldeydiler.”
Eski MTTB adına tertip ettiğimiz Çanakkale şehitlerini anma toplantısına katıldığımız esnada o zamanlar son nesillerini tanıyıp ellerini öpmek bahtiyarlığına kavuştuğumuz Çanakkale gazilerinin on kadarının çekip hatıralarını dinleyip resimlerin çekmiştik. Ne yazık ki aradan geçen elli yılın getirdiği öğrencilik meşakkatleri ,hayat mücadelesi derken o resimleri bütün aramalarıma rağmen bulamadım. Bu ,benim için büyük bir üzüntü kaynağı oldu.
Şimdi çoktan Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş bulunan o gazilerin hatıralarında öyle inanılmaz savaş hikayeleri vardı ki, şimdiki nesillere anlatmak, anlatsak bile inandırmak mümkün değildir.
Demiştik ki; keşke genç nesil son kalan bir Çanakkale gazisinin ağzından Çanakkale savaşlarını dinlemiş olsaydılar. O zaman gerçekten nerelerden nerelere geldiğimizi ,bize emanet bırakılan bu vatanı korumak için yedi düvele meydan okuyan bu ülkenin kahramanlarının neler çektiklerini çok iyi anlamış olacaklardı.
Ekmek bulamadıkları için süpürge tohumundan ekmek yaparak karınlarını doyuran, dağlardan, kırlardan topladıkları yabani otlar ve yiyeceklerle açlıklarını bastıran, yiyecek bir şey bulamadıkları için üzerlerine bindikleri katırlarını kesip tırnaklarına varıncaya kadar yemek zorunda kalan bu insanların hatıralarını dinlemek ,belki günümüz nesline bir masal gibi gelecekti ama...Ne var ki bunlar acı birer tarihi gerçeklerdi..