Adam yazmış;
"Türkiye'de üniversite imtihanında ilk 9 bine girdim ve Türkçe öğretmenliği okudum. Öğrencilerin karşısına dolu geçeyim diye 3 binden fazla da kitap okudum. KPSS'de 80 küsür puan aldığım için atanamadım. Şimdi asgari ücretle bir tavuk çiftliğinde bekçilik yapıyorum. Bana hocam diyorlar ama ilkokul mezunundan talimat alıyorum. Hikâye bu kadar!"
Kaç milyon öğretmen, sağlık personeli, kaç milyon üniversiteyi bitirdiği halde bekleyen genç var bu ülkede?
Kaç yıldır bekliyorlar?
* * *
Bir siyasi partinin yönetiminden biri pişkin pişkin, yüzü kızarmadan, yaptığını bir marifetmiş gibi anlatıyor;
- "Kardeşim mesela işe 2 kişi alınacak. İş-Kur'a yüz kişi başvurmuş. Önce İş-Kur 95'ini eler ve 5'ini bize gönderir. Biz de o 5 kişinin içinden 2'sini seçeriz ve alırız" diyor...
Sonra da gururla ekliyor; "Bizim seçtiklerimiz kesin alınır!"
- "Neye göre seçim yapıyorsunuz, kriterleriniz neler oluyor mesela?" diye soruyorsun, sanki kendileri devletmiş gibi, devletin bunları sorgulayan kurumları yokmuş gibi anlatıyor;
- "Kişinin ihtiyaç durumuna göre seçiyoruz işte FETÖ’cü mü değil mi, hain mi, terörist mi değil mi... onlara bakıyoruz."
Aslında bu yaptığı hak yemeyi bir erdem gibi anlatıyor. İşe adam aldırdım diye övünüyor, hizmet ettiğini sanıyor, aptal arsız!
Hikâye budur!
* * *
Atatürk Parkında 4 ihtiyar oturuyor. İçlerinden siyasi bir partinin yönetiminde olanı, diğer ihtiyarlara övünüyor diyor ki; "Benim dört çocuk var, bunların üçünü işe soktum. Biri daha küçük, o büyüsün onu da yerleştirecem. Birini DDY'ye soktum, orayı beğenmedi, başka yere yerleştirdim...." sıralıyor...
Ve acı olanı şurası ki; biri de çıkıp; "Allah senin belanı versin lan!... Sen bizim çocuklarımızın hakkını yiyerek oralara kendi çocuklarını yerleştiriyorsun, be utanmaz, be alçak, be ahlaksız, Allah'tan korkmaz adam!" demiyor da, "Keşke ben de siyasetçi olsam, bunun gibi olsam da hak yesem, benim çocuğumu da bir işe soksam!" diye içinden geçiriyor. Geldiğimiz durum!
Hikâye bu kadar basit!
* * *
"Adam çocuğunu siyasi gücünü kullanarak resmi bir kuruma sokmuş, orada da almışlar para ile ilgili bir yere getirmişler, sonra almışlar koca bir kuruma Müdür yardımcısı yapmışlar... 2 sene Müdür yardımcılığı yapmış ve sonra görevden almışlar yine memur olarak iyi bir yerde çalışıyor. Babası;
- "Benim oğlum hain miydi, liyakatsiz miydi, terörist miydi de aldılar" diye yakınıyor.
Kardeşim senin oğlun vasıfsız ve dışarıdan geçen biri... Zaten siyasi nedenlerle, kafası basmadığı halde bir makam-unvan verelim diye başkasının hakkı yenerek işe alınmış neyin kafasını yaşıyorsun da işten alınınca cırlıyorsun!
Bu ülkede dişiyle tırnağıyla kazıya kazıya idareci olmuş 30 yıllık idarecilik yapmış liyakatli müdürleri görevlerinden aldılar da tuvaletten bozma odada oturmaya zorladılar... 13 yıl geçmiş haklarını vermediler. Birçoğunun odası da masası da yok!
Hikâye bu kadar basit
* * *
İhtiyaç olmadığı halde kimi kamu kurumları doldurulup hantallaştırılmış. Bir işi yalnızca bir kişi yapıyor. Garip olan; hizmetli olarak alınmış ama "vasıflı!" olanlar hizmetli olarak çalıştırılmıyor. Masa başında oturuyor. Birlikte alınan diğer hizmetli o masa başında oturana çay getiriyor, masasını siliyor...
Hikâye bu kadar basit!
* * *
Benim bahçenin yanındaki arkadaş Park AVM den bir dükkân kiraladı, AVM de "Waffle" diye bir şey yapıyor. İki öğretmen çalıştırıyorum abi asgari ücretle dedi...
İşte gerçekte hikâye bu kadar basit!
* * *
Hani köye aşı çalışmasına filan giderdik ve köylüler elinde ne varsa vermeye, yedirmeye çalışırdı. Çünkü köylerine gelen devlet idi ve memura da devlet gözüyle bakardı...
Şimdisini siz düşünün.
Şimdi insanlar kimi idarecilere; iş bilmez ama birilerinin sayesinde atanmış, yer işgal etmiş, milletin parasını yiyip bir şey üretmeyen, siyasi birilerinin beslemesi, birilerin adamı, torpilli gözüyle bakıyor. Devlet adamlığı bitti...
Hikâye bu!
* * *
Sonuç olarak;
Genç evlenecek...
Evlenebilmesi için işi olması gerekiyor...
Yıllarca öğretmen yahut sağlıkçı olarak okumuş, üniversiteyi bitirmiş... Onun gibi işe girmeyi, atanmayı bekleyenlerin içinden binlercesini eleyip atanacak... Bir de mülakatı var... Yani atanması pek mümkün görünmüyor. Çünkü 1 milyon bekleyen varsa da içinden 100 binini alıyorsan bile 900 bini bu halde...
"Mezun sayısı 1 milyon oluncaya kadar ne yaptın?" diyen yok!
Ailesi varlıklı olsa da "oğlum/kızım sana bir iş kurayım" dese, ne yapabilir?
Ömrü boyunca bir iş yapmamış biri ne yapabilir?
Limon satar, işçi olarak üç kuruşa birinin yanında çalışır, hamallık yapar...
Peki, o vakit sormazlar mı; "Bunları yapacak idiyse okumasına ne gerek vardı?"
Koskoca bir devlet, daha doğrusu devleti yönetenler oturup bir plan yapamıyor mu?
Hangi alanda ne kadar kişiye ihtiyacım var?
Üniversitelerin hangi bölümlerine ne kadar adam almalıyım?
Yok böyle bir düşünce bir hesap... Kendi haline gidiyor tren...
Torpil yapmak, yaptırmak ve bu suretle işe girmek sıradanlaşmış artık.
"Yoksa giremezsin" diyor herkes, "olmaz" diyorlar...
Ne yapman gerekiyor peki?
Bir başkasının hakkını yiyerek imtihanlarda usulsüzlük yapacaksın yahut bir tanıdık vasıtasıyla iş bulacaksın. Okul okumanın, başarılı, becerikli olmanın pek de bir önemi yok yani...
Ve kötü olan kısmı, bu durum "NORMAL" görülüyor.
Din, inanç, kul hakkı hak getire!
Kul hakkı yemenin normal görüldüğü bir ülke var mıdır bilmiyorum?
Hele bu ülkelerin kaçı Müslüman insanın çoğunluk olduğu ülkelerdir hiç bilmiyorum...
Şimdi yine mülakat tartışması...
İşte gerçekte hikâye bu kadar basit!