Aktekke Camii'nin Önündeki Çınar Ağacı
HASAN BARAN
Hele sabah ezanları ile gelmişseniz Aktekke Camii’nin önüne; caddelerin tenhalığı, kendinizle başbaşa kalmayı çabuklaştırır; mevsim kışsa eğer, ağaçların çıplaklığı bir gariplik duygusu içerir ayaküstü.
O muhteşem çınar ağacının yapraktan yitikliğine, hüznüne ortak olursunuz hemen, Kale’den esen rüzgâr neşe ezgileri vermez kulağınıza, yeşili katleden beton blokların gıcırtılı, mekanik sesidir, duyulan ve okunan ezanlarla dalları yüzyıllardır hışırdayan, Aktekke Camii’nin önünde, yitirilmiş de, birdenbire bulunuvermiş elmaslar gibi parlar durur o ulu çınar.
Kuru yoz şehirleşmelerin ortasında böyle ulu ağaçlar ne kadar yaşlı olursa olsun, ne kadar taze dururlar, Aktekke Camii ve önündeki o ulu çınar olmasa o meydan hiçbir şeye benzemez, böyle camiler ve ulu ağaçlar Karaman’ın göğsünü süsleyen pırlantalardır, Kaldırın onları, nasıl da kuru yoz kalır, Karaman.
Yeterince değerlendirebiliyor muyuz, kıymetlerini bilebiliyor muyuz bu ata yadigârları eserlerin? Koskoca bir HAYIR!..
Hep gelip geçerken içim parçalanır, yazık değil mi Dikbasan Camisi’ne, bu 600 yıllık tarihi esere!..
Evlâdından ayrı kalmış bir ananın hüznünü yaşar gibi, açık bir alana hasret kalmış bu boynu bükük kutsal- tarihi eserin önünü kapamaya kimsenin hakkı var mı?
Eğer ki, “Hakkı vardır!..” diyen varsa; benim de hakkım var, çünkü Dikbasan Camisi ile hamamın arasındaki tek kalan boşluk benim babaannem Şeküre Baran’ın eviydi, yıkıldı, o arsa bizim tapulu malımızdır, o zaman bende dikeyim oraya bir beton bina!.. Böylece dört bir yanı kapansın caminin, bu olur mu? Yazık değil mi, bunu kim kabullenir, kültürden, güzellikten, kutsallıktan bu kadar mı koptuk? Tek düşüncemiz, tek derdimiz, hedefimiz yalnızca para mı oldu? Manevi bütün değerlerden vazgeçtik mi? O zaman Kale’nin etrafını da kapatalım, koca koca binalar yapalım, Kale de gözükmesin!.. Dikbasan Camisi’ni görmek önemli değilse, Kale’yi de görmek önemli değil o zaman!.. Yunus Emre Camisi’ni de görmek önemli değil!.. Aktekke Camisi’nin önündeki boş alana da bir iş hanı falan yapalım, kapatalım o caminin önünü de, nasıl olsa önemli değil!.. Müzenin kapısına da bir kilit vuralım!.. İçindeki eserleri boşuna para verip muhafaza ettirmeyelim, atalım gitsin, çocuklar evcilik oynasın!..
Bu mantık, bu bakış açısı buraya getirir insanı...
Nedir önemli olan söyler misiniz bana?
Napolyon’un dediği gibi “Para, para, para” mı?
Ama unutmayın, Napolyon da öldü gitti ve öbür dünyaya öyle mal mülk, para falan götüremedi. İki metrelik kefen bezi bile kısmet olmadı o muhteşem Fransız İmparatoru’na!..
Öbür dünyaya götürebileceğimiz tek şey, iyiliklerimizdir. Gelin iyi olalım, bırakalım bu şehir, camiler, kültür eserleri güzel bir şekilde kalsın çocuklarımıza!..
Bu soylu, tarihi şehir bunlara layık değil!..
Gelin güzelleştirelim Karaman’ımızı,
Telli duvaklı bir gelin gibi süsleyelim.
Bizim memleketimiz burası!..
Elbirliği versek, duyarlı olsak “Gül” gibi olur bu şehir.