Uzunca bir zamandır siyasetten uzak kalmaya gayret ettik. (Oh be dünya varmış…)
Ama bu memleket bizim. Bu memlekete hizmet için aday olanlar da bu memleketin evladı.
Gördüğümüz bazı şeylere de sessiz kalmak rahatsız ediyor…
Türk Halkının kendisine özgü bir sosyal yapısı vardır. Dayatılan pek çok sistem bu yapıya uymadı, uymuyor. Kapitalizmin bazı çirkinlikleri kanser gibi etrafımızı sarsa da bazı şeyler pek de etki etmiyor.
Bunların başında da seçim kampanyalarında uygulanan amerikanvari uygulamalar geliyor…
ANONS ARABALARI:
Rengârenk bir kılıf giydirilmiş ve üzerine güçlü ses sistemleri bağlanmış araçlar, cadde, sokak ve meydanlarda fink atıyor…
O araçların geçtiği güzergâhlarda; uyuyan bebekler, hastalar, yaşlılar, namaz kılanlar, kuran okuyanlar, önemli bir sınava çalışanlar, yoldan gelenler, yola gidecekler, gece vardiyasından çıkıp gündüz uyuyup güç kazanarak evine rızık getirme derdinde işçiler olamaz mı?
Anlaşılmaz bir müzik… Yapılan anonslar deseniz bir facia… Uzun bir cümleden oluşan sunum… Araç hareket ettiği için başını duyan sonunu duyamıyor zaten. Başını kaçırıp da sonunu duyan da yanlış anlayabiliyor. Anonsu yapanın Türkçesi deseniz içler acısı…
Üstelik desibel ayarının topuzu kaçmış durumda. Şehrin kendi kargaşasından oluşan uğultusu içinde tam bir gürültü kaynağı…
Bu uygulamayı yapanlar o güzergâhlara önceden gidip de araçları geçerken halkı bir gözlemledi mi ki? Bir gram faydasının olmadığını fark etmediler mi ki?
Kaş yapmaya çalışırken göz çıkardıklarını fark etmediler mi ki?
AFİŞ PANKART BROŞÜR BİLBORDLAR
Hangi seçmen acaba bir duvardaki devasa bir bez parçasına bakıp da “aman ne güzel yahu oyumu buna veriyim” der ki?
Üstelik çoğundaki pozlar beden dilinin “beni seçmeyin” tarzındaki duruşları ile…
Yollarda sokaklarda yağmur gibi yağan o el ilanları, broşürler? Peki binlerce basılan bu kağıtlar bir kişiyi etkilemiş midir acaba. Bin ilan kaç kişi tarafından okunmuştur.
Seçileceği bölgede bu güne kadar kendisini tanıtamadı ise bir aday, gitsin Karadağ’a çoban olsun.
Mahallesindeki komşusunu hiç görmemiş, ölüsünde dirisinde, iyi gününde kötü gününde yanında olmamış birisi, hiç tanımadığı, yine kendisini hiç tanımayan birisine o kâğıt parçası ile mi tanıtacak?
Adam muhtar adayı imiş, uzatıyor bir kâğıt. Beni tanıyor musun diye soruyor vatandaş, cevap hayır. Ve vatandaş taşı gediğine değil kafasına vuruyor: Tam 42 yıldır bu mahallede otururum, beni tanımadan beni nasıl yöneteceksin?
Bir kâğıt parçası veya bir imsakiye ne kadar tanıtabilir ki?
SOSYAL MEDYA ÇILGINLIĞI
Çağımızın en büyük kaynaklarından birisi sosyal medyadır. Ama öyle bir kaynak ki arıtılmadan, analiz edilmeden ve damıtılmadan kullanılınca da en zehirli mecralardan birisidir.
“Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim” sözü çok doğrudur. Bir adayın yılmaz savunucusu kesilip de ahlak dışı, edep dışı, çok agresif tavırlarla paylaşım yapanlar savunduğu adaya yarar değil zarar getirmiyor mu?
Yanlışlığı ayan beyan ortada olan iddialar, yapılanların inkâr edildiği iddialar, var olanı yok sayarak yeniden vaat edilen iddialar, at çamuru izi kalsın türünden iddialar, savunulan aday için yapılsa bile aleyhte büyük bir yıkıma sebep olmuyor mu?
Yakın tarihimizde yerel seçimlere bir göz atarsak tansiyonun zaman zaman yükseldiği zamanlar olmuştur ama son iki yerel seçimdir kantarın topuzu biraz fazla kaçmıyor mu?
Metropol ya da büyükşehir değiliz. Anadolu’nun bağrında kültür ve medeniyetlerin başkentindeyiz. Halkı hakir görme hakkına kimse sahip değildir.
Bu ölçekte bir yerleşim biriminde herkes herkesi tanır bilir. Yapılanı görür. İyiliği inkâr etmez. Yapılan yanlış ve kötülüğü de kolay kolay unutmaz ve affetmez.
İnsanların beklediği nelerin yapılacağı nasıl yapılacağı, kiminle yapılacağı ve bunların güvencesini sağlayacak belirtiler var mı?
Koca bir binada kocaman bir boy posteri değil, cicili biçili broşür bülten veya pankartlar değil… Hele o insanları canından bezdiren anons arabaları hiç değil.
Sözüm ona tanıtım yapmak için oturduğu koltukta paluze gibi yayılan, nefes verirken konuşup da nefes alırken bile konuşmaya çabalayanlar halkın istediği şeyler değil.
İnsanların beklediği; rakibine çatan, her fırsatta laf sokan, saçma kapitalist yöntemlerle, örf adet gelenek ve genel ahlakımıza uymayan yöntemlerle karşı tarafa karalama yapanlar değil.
Sükûnetini koruyan, her kesime saygılı, projeleri ile ekibi ile geçmiş başarıları ile ön plana çıkanları istiyor.
Halkın ihtiyacı olmayan veya zaten var olan yatırımları temcit pilavı gibi tekrar edenleri değil, doğruları söyleyenleri istiyor halkımız.
Kim kazanır?
Elbet bu yarışın bir kazananı olacak. Mangalda kül bırakmadan savuranlara o gün bunlar sorulacaktır. Kazanan bilmeli ki bu şehrin evladıdır. Kaybeden rakipleri de… Bu şehirde farklı yapıda insanlar değil KARAMANLILAR yaşıyor. Karamanlılara hava yapmaya kalkan, Karamanoğlu Mehmet Bey ile bile boy ölçüşmeye kalkanlar geldikleri arabanın teker izi solmadan, egzoz dumanı dağılmadan arkasına baka baka geri dönüverirler… Öyle değil mi?
Seçen KARAMANLI, Seçilen KARAMANLI, Kaybeden de KARAMANLI olmaya devam edecektir ve yüz yüze bakılacaktır.
Kapitalist yöntemlerle kampanyalar bize göre değil.
Bir gözden geçirip aslımıza dönmek en iyisi…