Çocukluğumuzda bahçe deyince akla, toprak damlı evlerimizin önünde ekip biçtiğimiz, domates, biber, soğan, marul, maydonoz yetiştirip yaz boyu bu sebzeleri yediğimiz alan gelirdi. Bir de o çocuk aklımıza Cennet bahçesi gelirdi. O düşlerin içinde ne kadar lezzetliydi koparıp yediğimiz domatesler. Annelerimiz, ninelerimiz o mübarek elleriyle atadan kalan tohumdan yeşertip dikerlerdi o domatesleri. Nasıl güzel olurdu o domatesler, mis gibi kokardı, allı pembeli yeşilli kocaman domateslerdi onlar. Ortasından bölünce sanki içinden bir şifa buhuru çıkardı. Bir insanı doyururdu bir tanesi. Kocamandı. Fakat şimdi marketlerden alınanlar gibi hormonlu değildi, doğaldı. Hiç ilaçsız, yalnızca yanmış hayvan gübresi ile yetişirler, kocaman olurlardı.
İşte Karaman’lı Yasemin hanım kendi adını verdiği ‘YASEMİN’İN BAHÇESİ’nde o eski Anadolu’nun kendine has, doğal, ata tohumlarından, hormonsuz, ilaçsız yetiştirdiği, o eski çocukluğumuzun domateslerini, tertemiz güneşin alımında kurutturarak, çocukluğumuzda cennet bahçelerinden gelmiş gibi bir hayal içinde kıtır kıtır zevkle yediğimiz, batırığa, yemeğe pilava konulan muazzam lezzetteki domates kurularını insanların sıhhatine, gönlüne, lezzetine sunuyor. Sadece o insanı çocukluğuna götüren domates kuruları mı?
Daha neler neler…
Tamemen doğal, hiçbir katkı maddesi katılmadan yapılan, Anadolu’nun binlerce yıllık doğallığını, lezzetini taşıyan, Keçiboynuzu (Harnup) Balı mı; çocukken cips gibi kıtır kıtır yediğimiz Yoğurtlu Köy Tarhanası mı; mis kokulu Lavanta Balı mı; Karaman Lokuru mu; çocukken okula gideken cebimize doldurup habire yediğimiz ve zihnimizi açan Ekşi Kara Üzüm mü; batırığın has yareni o meşhur Ermenek Cevizi mi; o iri iri doğal Köy Nohudu mu, O mis gibi tereyağlı yapılan ve kaşık kaşık yediğimiz çocukluğumuzun lezzetini taşıyan Erişte mi. Badem mi; Kurutulmuş Kuzu Göbeği Mantarı mı; o lezzetine doyulmayan Köy Fasulyesi mi; Karaman’ın, o ünü lezzeti dünyayı tutan Sumak ımı; Kuru Üzüm Pekmezi Helvası mı; Darı Bulguru mu; Ceviz Bandırması mı; Ramazan aylarında almak için sıraya girdiğimiz, gurbetçilerin giderken yanlarında götürdükleri o eşsiz lezzet Tahinli Pide mi; Menengiç mi… hangi birini sayayım efendim.
‘Yasemin’in Bahçesi’ sitesine girince bunlara yutkunarak baktım kaldım.
Ah dedim ah, çocukluğumun lezzetleri bunlar.
Yasemin’in bahçesi’nde büyük emek var, güven var, insana saygı, özellikle de çocuklara sevgi var.
Gözle göremediğimiz, bal arıları, kelebekler uçuşuyor sanki bu doğal ürünlerin her birinin üstünde.
Anadolu’nun eski bereketli, doğal tohumları; o tohumlar, nasıl güzel domates verir! Lale, sümbül, menekşe, nergis, hanımeli gibi nasıl güzel kokar o domatesler!
Renkleri bile bir başkadır. Çocukluğumuza benzerler; saftırlar, o eski komşularımıza benzerler iyidirler.
Ve o tohumları bulmak dikmek, onlardan ürün almak büyük bir görevdir: İnsanlık görevi.
Zira Tanrı bile bir bahçe kurarak işe başladı. Kutsal kitapta yazdığı gibi, ‘Şark’a doğru Aden’de bir bahçe dikti.’
‘Yasemin’in Bahçesi’ hayırlı uğurlu olsun efendim.