Hasan BARAN (ANADOLU’NUN UĞURU romanından)
“ … Karadağ, Karaman ovasının ortasında gece olmuş gibi kapkaranlık durur. Başka dağların karanlığına benzemez onun karanlığı. Karaman ovasının ortasında karanlıktan oyulmuş gibi kocaman durur.
Karanlıktan kocaman bir dağ!
Sanki sakinlikten ve yalnızlıktan usanıp kapkara akar gider Karaman ovasına.
Öyle görünür.
Buralarda bahara ‘ekin önü’ derler. Bereketli kırkikindiler toprağı ıslatıp, sıcak mayıs güneşi de ısıtınca, bir anda milyonlarca tohum birden uyanır, Karadağ sırtları halıvari nakışlı Yörük güllü kilimleri gibi yemyeşil olur; allı morlu, elvan elvan dağ çiçeklerine bürünür, gelincik çiçekleri ile kıpkızıl olur; yaban armutları açar, ortalık dağçayı, kekik kokar.
Karadağ’ın ak bulutlu doruğuna doğru çıkarsanız çepeçevre manzarayı görünce hayranlıktan soluğunuz kesilir. Hemen hızla, koşarcasına dağdan aşağı inmek aşağıdaki köylerdeki insanlarla kucaklaşmak, oturup sohbet etmek, dağçayı içmek istersiniz. Doğu tarafına bakarsanız dağın içine sokulan Dinek köyünü, Çoğlu’yu, Burunova’yı, Ekinözü’nü Salur’u, Beydilli’yi, Alaçatı’yı, Güdümen’i, Göztepe’yi, Akçaşehir’i, Ayrancı’yı, Sudurağı’nı, Ağılönü’nü görürsünüz. Batısında Eminler, Demiryurt, Süleymanhacı, Kisecik, Ortaoba, Karalgazi, Sinci, Davgandos, Kazımkarabekir. Güneyinde Kılbasan, Dinek, Yollarbaşı ve gümüş gibi ışıldayan güzelim Karaman şehri önünüze serilir. Kuzeyinde ‘adeta denizden yükselen kayalık bir ada gibi’ Karadağ ile bütünleşen Bizans döneminde para basımı yapılan darphanenin olduğu Madenşehri’ni, Üçkuyu’yu, Değle’yi, Karacaören’i, yörenin en eski köylerinden Kameni'yi, Eğilmez’i,Yassıtepe’yi, Çoğlu’yu görürsünüz. Yalnız onlar mı? Oradan daha neler görürsünüz...
Hititlerden, Romalılardan, Bizans’tan kalan çok sayıda öreni, kaleyi, sarayı, havuzu, sarnıcı, manastır ve kiliseyi, eski Rum köylerini görürsünüz.
Aşağılarda, Mayıs yakıcı sıcağını sürüp ovaya getirdi mi. Topak topak çatlar toprak, gökte bir tek kuş bile görünmez olur. Gökten kuş kapan, toprağa düşüren sıcaklar derler bu mayıs sıcaklarına. Bütün ova sıcaktan gümbür gümbür eder, milyonlarca yıllık fosiller, dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan taşlaşmış dev salyangozlar sıcaktan çatır çatır çatırdar. Bu sıcağın altında Karadağ’a öyle bir bahar gelir ki, insan şaşar kalır.
Bir renk, bir doğa cümbüşünün içinde çiçeklerin şavkı gökyüzüne vurur. Bahar ışır ışımaz o çiçekler, bütün dağı, dağın eteğindeki tarlaları kaplar. Başka hiçbir yerde olmayan çiçeklerdir bunlar. Kırmızı benekli damalı laleleri… Sapsarı tırnakotu gülleri... devedikenlerine benzeyen top top mor tüylü göbekler… kara üzüm salkımları gibi havaya fışkırmış müşkürümler… keçe tereleri… alev gibi parlayan çoban gelincikleri… Karadağ’ın rüzgârlı tepelerine meydan okuyan minik beyaz çiçekli yoğurtotları, pembe sormuklar… mavili morlu gök nevruz çiçekleri içinde ışıl ışıl parlar Karadağ, çiçekten görünmez olur...”
Yorumlar
Kalan Karakter: