Türk edebiyatında hem yazdıklarıyla hem de yaşamlarıyla çok önemli yerler edinmiş pek çok kadın yazarımız bulunuyor.
Türk edebiyatı bir fotoğraf olsaydı eğer; tek bir tanesini bile kesip atsanız, edebiyat tarihimiz kurumuş bir bahçeye dönerdi. Edebiyatımızda derin izler bırakmayı başarmış bazılarını yakından tanıdığım kadın yazarları sevgi ve saygıyla anıyorum.
Üstün yaratıcılığın anlatım ifadesidir edebiyat. Zekânın ve duyguların muhteşem uyumudur. Bir yazarın yaşama bakışı, bazen şiir olur bazen bir öykü, kimi zaman bir roman. Bazen bizi bize anlatır edebiyat, bazen geleceği serer önümüze; kâh hayallerin iz düşümüdür kâh var olana bir isyan...
Üstelik her biri, düzenin bozukluğu yanı sıra erkek hegomanyasına da direnerek çok daha fazla bedel ödeyerek edebiyatın farklı dallarında iz bırakmıştır.
Mesela, Ayşe Zekiye 1909’da yayımlanan "Bir Pederin Hatası" adlı romanıyla zamanına geleceğin gözleriyle bakacak kadar cesurdur. Mesela, Emine Semiye ilk Türk kadın roman yazarı Fatma Aliye’nin kız kardeşi olma sıfatıyla anılır ama "Sefalet" ve "Gayya Kuyusu" eserlerinin yazarıdır. Ne var ki kadının özgür olmadığı bir toplumda önceliği kadın haklarını savunmaya vermiş, bu uğurda yazarlığı gölgede kalmıştır. Mesela, "Kimseye Etmem Şikayet", sadece sevilen bir Türk Sanat Müziği klasiği değil, aynı zamanda 1800’lerin sonunda bir kız çocuğunun, İhsan Raif Hanım’ın çocuk yaşında zorla evlendirilişine ve kendisini bekleyen karanlık geleceğe dair haykırdığı dizelerdir….
Tabii, Antik Yunan’daki kadın tiyatrocuları, dünyanın ilk kadın roman yazarı Afraben’i (Afrahat) ya da Divan edebiyatının ilk kadın şairi Mihri’yi de anmadan geçemiyeceğim. Son iki yüz yıla şöyle bir göz atıp ilkleri sıralamak bile gölgelere gizlenen kadın dehaları fark etmemize yeter.
Fatma Aliye. Tanzimat döneminde 1891’de Ahmet Mithat ile birlikte, "Hayal ve Hakikat" isimli romanı kaleme alan ilk Türk kadın romancı. Hocasıyla ortak yazdığı bu kitapta adı, “Bir Kadın” diye geçer Fatma Aliye’nin: “Ahmet Mithat ve Bir Kadın.” İki bölümden oluşan romanın ilk bölümünü o yazmıştır oysa. Kendi adını ancak zorla yapılan bir evliliği anlattığı "Muhadarat" romanında kullanabilecektir.
II. Meşrutiyet döneminin ilk ve önemli kadın yazarı Halide Edip'in ilk romanı ise 1912’de yayımlanan Handan’dır. On yıl sonra gelen Ateşten Gömlek ise tıpkı yazarı gibi Cumhuriyet’in sembollerinden olur. Kurtuluş Savaşı’nda yazmayı bırakıp cephede savaşmayı seçer; o artık Onbaşı Halide’dir. Zaferden sonra ise Halide Edip Adıvar adıyla etkisi dönemini aşan pek çok esere imza atar. Halide Edip, kendisinden hemen sonra gelen Müfide Ferit Tek, Şükûfe Nihal Başar, Halide Nusret Zorlutuna ve Güzide Sabri Aygün’ü de derinden etkiler.
Cumhuriyet’in erken dönem Türk Edebiyatı'nın en çok okunan kadın yazarı ise Kerime Nadir’dir. Türkiye’de çoksatar kavramının belki de ilk karşılığıdır Kerime Nadir. 1943’te yazdığı "Gelinlik Kız" romanıyla estirdiği rüzgâr, okur olmayı elit bir kavram olmaktan çıkarıp kitlelere yayma başarısı gösterir. Kerime Nadir, kitapları en çok sinemaya uyarlanan yazardır aynı zamanda.
1960’ta yazarlığa adım atan Sevgi Soysal'ın öykülerinden oluşan "Tutkulu Perçem" ve "Tante Rosa" kitaplarında ise ironi, yer yer grotesk anlatım dikkat çeker. İlk romanı "Yürümek", TRT Sanat Başarı Ödülü’ne değer bulunur. 12 Mart döneminde aynı roman bu kez müstehcenlik suçlamasıyla toplatılır, Sevgi Soysal tutuklanır ve TRT’deki işini kaybeder. Bir süre sonra siyasal nedenlerle yeniden tutuklanır. Cezaevinde yazdığı "Yenişehir’de Bir Öğle Vakti" ile 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanır. "Şafak", "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu" ve "Barış Adlı Bir Çocuk" art arda yayımlanır. Son romanı "Hoş Geldin Ölüm"’ü tamamlayamadan hayatını kaybeder.
Adalet Ağaoğlu, 1973’de "Ölmeye Yatmak", 1976’da "Fikrimin İnce Gülü" ve 1979’da yazdığı "Bir Düğün Gecesi" ile Türk edebiyatının tartışmasız en büyüklerinden bir yazar olduğunu gösterir.
Füruzan, 1971’de yayımlanan ilk kitabı "Parasız Yatılı" ile iyi bir yazar olduğunu gösterir. "Kuşatma", "Benim Sinemalarım" ve "47’liler" kült romanlara dönüşür. 1990’da senaryolaştırdığı ve Gülsüm Karamustafa ile birlikte yönetmenliğini yaptığı "Benim Sinemalarım", Cannes Film Festivali’nde158 film arasından seçilerek gösterime giren 8 filmden biri olur.
Tomris Uyar, "İpek ve Bakır"dan "Yürekten Bukağı"ya, "Aramızdaki Şeyler"den "Metal Yorgunluğu"na kadar tüm kitaplarında ama en çok da "Gündökümü-Bir Uyumsuzun Notları"’nda özgür kadının sesi olur…
Leyla Erbil, "Hallaç" ile başlayan "Tuhaf Bir Erkek" ile biten yazarlık serüveni boyunca topluma ayna tutarken, kadının toplumdaki yerine de itiraz eder.
Tezer Özlü, kısa yaşamına rağmen hem Türk edebiyatında hem de Batı edebiyatında iz bırakan bir yazar olmayı başarır. İki romanı: "Çocukluğun Soğuk Geceleri" ve "Yaşamın Kıyısına Yolculuk" ve üç öykü kitabı olan Tezer Özlü, 1983’te Almanca yazdığı "Bir İntiharın İzinde" romanıyla 'Marlburg Edebiyat Ödülü’nü kazanır.
Pınar Kür, 12 Mart dönemini anlatan kült romanı "Yarın Yarın" ile edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yer edinir. Ancak bu kitap ve ardından gelen üç romanı -1977’de yazdığı Küçük Oyuncu, 1979’da Asılacak Kadın ve 1986’da "Bitmeyen Aşk" toplatılır.
İnci Aral’ın ilk öykü kitabı "Ağda Zamanı", 1979 yılı için oldukça feminist bir isimdir. İki çocuktan sonra boşanmayla sonuçlanan evliliğinin ardından başlar onun yazarlık kariyeri. Bu evliliğin yıkıcı etkilerini neredeyse tüm eserlerinde hissettirir. İnci Aral, karakterlerinin çok katmanlı yapısıyla, kadın dünyasının görünmeyenlerini yazmasıyla dikkat çeker. Yine de edebiyatta toplumsal-gerçekçi bir yazar olarak yer edinmesi onun üslubuna ilişkin önemli bir ipucudur. Pek çok öykü kitabından sonra ilk romanını 1991’de kaleme alır; "Ölü Erkek Kuşlar".
Latife Tekin, 1983’te yayınlanan "Sevgili Arsız Ölüm" ile hızlı bir giriş yapar edebiyat dünyasına. Ancak hem kadındı hem köy kökenliydi hem de muhalif... Üstelik üslubu hiçbir kalıba sığmıyordu. Kent yoksullarını yazıyordu, fakat fantastik-şiirsel bir dili vardı. Edebiyat dünyasının onu kabullenmesi hiç kolay olmadı. 80’ler sona ermeden peş peşe yazdığı "Berci Kristin Çöp Masalları", "Gece Dersleri", "Buzdan Kılıçlar" ve 1984’de senaryosunu yazdığı "Bir Yudum Sevgi" ile kült yazarlar arasında sağlam bir yeri vardır artık.
Günümüzde de zamanın acımasız sınavından yüz akıyla çıkmayı başarmış pek çok kadın yazar var. İlk akla gelenler: Nazlı Eray, İpek Ongun, Ayfer Tunç, Aslı Erdoğan, Elif Şafak, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Aslı Tohumcu, Şebnem İşigüzel, Seray Şahiner, Nermin Yıldırım... Benim çok yakın dostum, kardeşim, Türkiye'nin Nobel'i sayılan Yunus Nadi Roman Ödülü' sahibi BelginBıyıkoğlu...
Eşsiz eserleriyle, adını edebiyat tarihine yazdıran bu kadın yazarlarımızı saygıyla anıyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: