Karaman’da çocukluğumda en sevdiğim yemek, tavuklu bulgur pilavıydı. Tavuk, bir tencerede bir koca soğanla haşlanır, pişince, kalayı ayna gibi parıldayan kirpikli bakır sahana ditilir, tavuk suyuna hiç yağ koyulmadan bulgur basılır, tencerenin kapağı kapatılırdı.
Hayat denilen avlunun bir köşesinde aşene de toprak sıvalı ocakta odun ateşinde bulgur pişene kadar tencerenin kapağı açılmazdı. Sonra ditilen tavuk etleri de gömülürdü içine. Yanında bir de kuru üzümden yapılmış ev sirkesine basılmış fasulye, cırtlak, yeşil domates, acı biber turşusu…
Hayatım boyunca özlemişimdir bu bulgur pilavının lezzetini. Bulgur pilavı ile turşu ikilisinin tadını başka hiçbir yiyecekte bulamadım.
Bir de bulgur pilavı ile turşu bana hep beni büyüten, ortada koymayan rahmetli anneannemi anımsatır. Anneannem pilavı da, turşuyu da çok iyi yapardı.
Bulgurun daha incesinden yapılan batırık, kısır ve çiğköfte de ayrı bir lezete sahipti elbette. Fakat o tavuklu pilavın tadı bir başkaydı.
Karaman’da çocukluğumda bulgursuz bir dünya düşünemezdim. Dünyada ilk işlenen gıda maddelerinden biri olan bulgur, Karaman ile bütünleşmişti sanki. Hele buğday kaynatma mevsimi gelince karaman’ın bütün sokakları buğday kokardı.
Harmandan çuvallar içinde getirilen buğdaylar önce içine karışmış olan yabani tohum, saman ve bunun gibi maddelerden arındırılır; temizlendikten sonra, avlulara-hayatlara, sokaklara kurulan ocakların üstüne koyulan büyük kazanlarda bir misli buğday iki misli su eklenerek, odun ateşinde, bir de çocuklara vermek için bez bir torba içine nohut koyulup kazanın içine sarkıtılırdı. Haşlanan buğdaylar suyunu çekene ve şişene kadar, kazanda su kalmayana kadar haşlama işlemi gerçekleştirilirdi. Bu bir iki saat sürerdi. Önce çocuklar için koyulan torbanın içindeki nohut çıkarılır, pişmiş buğdayla karıştırılıp üstüne biraz da tuz serpilip toplaşan çocuklara dağıtılırdı.
Haşlanmış buğdaylar süzülüp, toprak damlara yayılan temiz bezlerin üstüne yayılır, yaz güneşinde kurumaya bırakılırdı. Kurutma işlemi tamamlanan kaynatılmış buğdaylar taş değirmenlerde öğütülür, elenir, irileri pilavlık bulgur, incesi de dünürcük denilen batırıklık, kısırlık, köftelik bulgur olarak ayrılırdı.
Karaman, benim memleketim.
Onca sıkıntı içinde, hiç yılmadım, ömrümü verdim doğduğum şehrin kültürünü, insanını yazmak için. Bir insanın doğduğu şehire vefası bitmişse her şey bitmiştir. Bir yazar olarak memleketimin romanlarını yazmasaydım yazarlığımdan utanırdım. Doğduğu şehire bir şekilde ömrünü veren insanları seviyorum. Bunlardan biri de; Karaman bulgurunu, DURU BULGUR’un kalitesini dünya sıralamasında ilk sıralara getirmiş, öz değerlerini kaybetmemiş, DURU BULGUR’un sahipleri değerli insan İHSAN DURU bey ile değerli insan EMİN DURU beydir…
Yazılı literatürde Türkiye’de ilk bulgur fabrikası Karaman’da kurulmuştur. İlk bulgurculuğa 1.Dünya Savaşında ordu ihtiyacını karşılamak maksadıyla Karaman’da başlanmıştır. Türkiye’de başlıca bulgur üretimi, 1990 yılı itibari ile en yüksek yine Karaman’da olmuştur.
Bir yazar arkadaşım vardı. Karaman’ı benim romanlarımda anlattıklarımı okumakla bilirdi. Şimdi 3.Baskısı çıkan, Karaman’ı sokak sokak anlatan ‘TEL KADIN’ romanımın 2.Baskısını okuduktan sonra, eşi ve çocuklarıyla benim romanımda anlattığım Karaman’ı görmeye gitmiş ve bana telefonla sormuştu. “Karaman’dan özellikle ne almamı tavsiye edersin,” diye…
“DURU BULGUR al…” demiştim ona.
Sonra aramışlardı beni eşiyle. “Bu Karaman’dan getirdiğimiz DURU BULGUR kendi saf, doğal renginde. Biz böyle lezzetli bir bulgur daha önce yemedik, son derece lezzetli, piştikten sonra normal bulgurdan daha etli. Eski taş değirmende kırılan bulgurun lezzetini ve kokusunu, besin değerini hissettik,” demişler, ‘DURU BULGUR’u öve öve bitirememişlerdi.
‘DURU BULGUR’u bir dünya markası yapan ve gittikçe geliştirdikleri yeni tesisleri ile geleneksel tadı koruyan, taş değirmende kırılan bulgurun lezzetini veren, kontrollü tam otomasyon sistemi ile en modern tesislerde Karaman’ın o eski güzelliklerinin duruluğunda bir bulguru ve diğer ürünleri dünyaya sunan ve Karaman ismini dünyaya tanıtan İHSAN DURU ve EMİN DURU’ya… edebiyat, sanat yoluyla Karaman ismini dünyaya duyurmaya çalışan, 6 romanı aynı anda yayınlanarak ‘Dünya Rekorlar Kitabı’na girecek olan Karamanlı yazar Hasan Baran olarak çok teşekkür ediyorum efendim.
Karaman ismini dünyada bir bayrak gibi dalgalandıran bu altın kıymetindeki insanlara yürekten selam ediyorum.