NE OLDU DA BÖYLE OLDU?
Osman Nuri KOÇAK
12 Eylül’ ü yapan dış ve iç güçler yüz yıllık bir toplum modeli oluşturmak istediklerini açıkça beyan etmişlerdi.
Bir cümlelik tanımlama ile sinirleri tamamen çekilmiş bir korku toplumu ve belden yukarı düşünme yetisi yok edilmiş bir gençlik.
Bu hale getirilmiş toplum bir süre sonra bu planları yapanların ardıllarının da toplumun tepkisine ihtiyaç duydukları zaman da hiç tepki verememişti.
Daha önceki bir başbakanın “federasyonu da konuşuruz” diyerek yarınlarda bizi nasıl bir ortamın beklediğinin ipuçlarını verdiği günlerde bir tepki verememişti.
Bölücülüğün alenileştirildiği Habur rezaletine ve mobil mahkemelere tepki verememişti.
İmralı’ nın tozlu yol edilmesine tepki verememişti.
Atatürk’ ün şanlı meclisinde onun Cumhuriyetinin sonu anlamına gelen sözde eğitim reformlarına tepki verememişti.
Hukukun iktidarın emrine verilme çabalarına, referandumla dur! Diyebilme olanağı varken tepki verememişti.
Cumhuriyeti kuranları Hitler’ e benzetenlere, onlara cibilliyetsiz diyenlere tepki verememişti.
Bölücülerin “anadil, savunma dili, öğretim dili” gibi ayrıştırma dayatmalarına evet diyenlere karşı tepki verememişti.
Mahkemelerin “olmaz” diye karar verdikleri bir konuda, “ben istiyorum olacak” diyerek hukuk devletine ne kadar bağlı olduğu su götüren bir zihniyete karşı tepki verememişti.
Tek kanatlı bir anayasa yaparak ve tek adamlık, başkanlık hülyalarını uygulayabilmek için dün parlamentodan atmak istedikleri ile bugün kuzu sarması olmalarına tepki verememişti.
Çağdaşlığımızı, özgürlüğümüzü, kimliğimizi, milli şerefimizi borçlu olduğumuz insanları Ayyaş diye niteleyerek onları değersizleştirme ve küçük düşürme çabalarına karşı tepki verememişti.
Basını kapıkuluna çevirme çabalarına tepki verememişti.
Aydınların ve toplumun sesi olmaya gayret eden gazetecilerin Silivrilere doldurulmasına tepki verememişti.
Devletin can damarı olan kurumlarının tarikat ve cemaatlerin oyun sahasına çevrilmesine tepki gösterememişti.
Laik bir toplumu kamplara ayırmak anlamına gelen Tekkelerin açılmasına tepki verememişti. Yüce dinimizin kucaklayıcı ve bütünleştirici özeliğini, onu kendi günlük siyasetlerinin bir parçası haline getirerek ayrıştırma unsuru olarak kullanılmasına tepki verememişti.
İçkiydi, sigaraydı, üç çocuktu, eğitimdi… Topluma tekcil bir yaşam biçimi dayatılmasına tepki verememişti.
Emperyalizmin telkini ile komşularımıza rejim dayatmasında bulunarak onların kardeş savaşı içine girmelerinden sorumlu olmalarına ve savaşın eşiğine gelmemize tepki verememişti.
Kısacası adım adım bu toplumun Cumhuriyetten uzaklaşarak teokratik bir topluma dönüşmesine tepki verememişti.
Bir taraftan zenginleşme mavalları dinleyip öbür taraftan bankaların ceplerinde son ekmek parasını da alıp götürdüğü bir toplum olmalarına karşı tepki verememişti.
Ya ne oldu da tüm ülke üç günde ayağa kalkarak her türlü faşizan uygulamalara karşı sokaklara doluverdi?
Ne mi oldu?
Yaptığınız her şeyin farkında olup “acaba yanlışlardan dönülür mü” diye bekleyen bir toplumun, olmayacağını görerek bu saydıklarımız ve onlardan kat be kat daha fazla olan sayamadıklarımızın tümünün etkisi ile birkaç ağacı bahane ederek hepsine birden tepki vermesine neden oldu.
İktidarın marjinal gruplar dediği bu insanlar;
Makarna tenceresinin ateşini, söndürerek sokağa fırlayan ev kadınları,
Okullarından çıkan ve meydanlara koşan öğretmenler,
Cüppelerini giyerek alanlara koşan hukukçular,
Dükkânını kapatarak orada yer almak isteyen esnaflar,
Üniversiteliler, liseliler, kalfalar, çıraklar herkes o marjinalitenin bir parçası oldular.
Biz köprü yapıyoruz, yol yapıyoruz, hizmet ediyoruz masalları altına saklanmak istenen büyük toplumsal dönüşüm projesini artık saklayamıyorlar.
Yeter artık. Devlet sükunet içinde ve şiddetten ari bir tavır ile milletine kulak vermelidir.
Ben, ben, ben diyerek devlet yönetilmez.
Benlik Allaha aittir.
Millet dünkü millet değildir artık. 12 Eylülün yüz yıllık toplum modeli bitti. Millet sinirlendi.
Sakinleştirmek önce devlete ait. Ama sopadan başka sakinleştirme araçlarının da olduğunu öğrenmeniz gerek.