Giden sadece bir yıl mı?
Gelen de mi öyle?
Gelen de giden de salt bir nefesten ibaret ise, gelse ne yazar gitse ne yazar…
Zaten o nefes her an gelip gidiyor. Mesele bir takvim yaprağından ibaretse giden de kim, gelen de kim bana ne…
Ayrıca da bugün benim doğu günümmüş. Yaşam zilletten ve zindandan mütevellit ise doğumun ne değeri var…
Giden yıl da, gelen yıl da danışıklı ise, gelene “gelme!” deme olanağımız var mı?
Gelen yıl kocaman bir sevgi mi getiriyor insanlığa?
Sömürgenlerin kalbine nur gibi bir insan sevgisi mi getiriyor?
Onların bitmeyen kâr hırsları yüzünden delinen ozon tabakasını mı bize geri getiriyor.
Ya da yok olan Yağmur Ormanlarını mı? Kaybolan buzulları mı, tertemiz bir atmosfer mi?
Gazze’ de, Kobani’ de, Uygur Bölgelerinde, Irak’ da ve ülkemin birçok yerinde kan deryasında boğulan insanlığımızı geri mi getiriyor?
Dünyanın savaş kartellerinin vazgeçilmez malzemesi haline gelmeyen bir insanı mı?
Ali İsmail’ı, Berkin Elvan’ı, Etem Sarısülük’ü geri mi getiriyor bu gelen yıl?
Onları geri getiremeyeceğini biliyoruz da, onlar bir daha bu nedenlerden ölmeyecekler diye bir iddiayı mı getiriyor?
70 lerden, 80 lerden bu yana Faşizmden kaçarak, Avrupa’ nın her bölgesine savrulmuş, vatansız, moralsiz, ailesiz, kimliksiz, amaçsız kalmış devrimcileri ve onların ruhlarını, ideallerini bize geri mi getiriyor bu yeni yıl.
Yoksa sinsi sinsi gülerek, “daha durun hele, gidenin insafını çok arayacaksınız” mı diyerek geliyor…
Elli yıldır görüyorum ki, hep gideni aradık.
Her gelen yenisi, eskisinin zaten iğreti giydirilmiş “insan” gömleğini daha da eskiterek gitti… Yeni bir gömlekle ise geleni hiç görmedim…
Güzel ülkemin, güzel insanları “ayrılık rüzgârlarının” etkisiyle bir birlerini boğazlamaya devam edecek ve ülkem bölünmeye biraz daha yaklaşacaksa…
İlkokuldan üniversiteye tüm eğitim kurumlarımız gene işsiz sayısını yükseltmeye hizmet edecekse…
Özgür birey ve özgür bilim ve eleştirel akıl, üretim için eğitim yerine sistemin yeni kurşun asker ihtiyaçlarını karşılayacaksa…
Bir iş bulup çalışma şansı yakalayanlar, örgütsüz, sendikasız, güvencesiz iş yaşamı pamuk ipliğine bağlı olduğu için uşaklaşmaktan başka çareleri kalmayacaksa…
Çalışamayanlar, KPSS kapılarında, İş Kur kapılarında umudunu tüketecekler ise,
Çiftçisi, esnafı, emeklisi, genci, yaşlısı banka kapılarında on, yirmi, otuz yıllık geleceklerini borçlanacak ve ipotek altına vereceklerse…
Baba evladını, evlat babasını unutacak hale gelmeye devam edecekse…
Aya çıkmayı becerecek ama bir üstteki komşumuza çıkacak halimiz kalmayacaksa…
Toplumsal ahlâk, tüketim toplumunun kanlı dişleri arasında un ufak olmaya devam edecekse…
Hırsızlık, vurgun, talan marifetten sayılmaya devam edecekse…
Gelme be Yeni Yıl…
Eskisinden ne gördük ki bir de senin derdinle, kaprisinle, kahrınla mı uğraşacağız…
Bir de senin akıttığın kanları mı yuyacağız…
Bir iyi yıllar dilemek istedim, altından neler çıktı.
Ne yapayım kafam Polyanna gibi çalışmıyor…