Osman Nuri Koçak
10 Ocak, ülkemizde Çalışan Gazeteciler günü olarak kutlanır.
Bu kabil günler nedeniyle İster istemez de gazetecilik ve gazetecilerin çalışma koşulları üzerinde yoğunlaşılır. Hemen hemen tüm devlet yöneticileri, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları bu güne ilişkin dozu yüksek övgülerde bulunurlar ve gazetecileri sahiplenirler.
Elbette duyarlılık gösterilmesi iyi bir şey…
Ama bu duyarlılığın arkasındaki beklentilerin mahiyeti, ilişkilerin nasıl seyredeceğine ilişkin verileri barındırır.
Genellikle de bu beklentiler gazete ve gazetecinin varlık nedenleriyle uyum göstermez. Yani yöneticilerimiz, siyasetçilerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız gazeteleri kendi bültenleri gibi görme eğilimindedirler ve bu huylarından asla vazgeçmezler.
Hâlbuki gazeteler ve sivil toplum kuruluşları, Cumhuriyetlerin üç temel gücü olan yasama, yürütme ve yargının, çoğu zaman halkın taleplerine karşı birlik olarak sırt dönmeleri sonucunda dördüncü ve beşinci güç olarak ama kesinlikle muhalif olarak tebarüz etmişlerdir.
Ama muhalefet, yöneticiler nezdinde sevimsizdir ve hatta uğursuzdur. Her sorunun da kaynağıdır. Bu nedenle zindanlar gazeteci ve sivil toplumcu aydınlarla her zaman dolup taşar.
Sürekli övülmeyi bekleyen ve bunu da bazı gazetecilere kabul ettiren yöneticiler ve gazeteciler arasındaki çıkara dayalı tatlı ilişkiler, basının muhalif misyonunu zedelerse de, sistemin çarkına çomak sokan gazeteciler her zaman bütün saygınlıkları ile var olagelmişlerdir.
Anadolu’ da kıt kanaat olanaklar ile gazete çıkarmaya çalışan gazeteci arkadaşlarımızın başındaki en büyük sorun tam da budur. Yöneticilerin yaşatmaya karar verdikleri gazeteler genelde yaşar, batırmaya karar verdikleri de genelde batar.
Bütün bu baskılara karşı ayakta kalan saygın köklü kuruluşlara da şapka çıkarıyoruz.
Gerek korunma ve yaşama duygusu gerekse de tatlı çıkarlar duygusu ile olsun, sürekli iktidarı sırtında taşıyan ve toplumsal muhalefeti yok sayan gazetelerin ve gazetecilerin geçici parlaklıkları ne denli göz kamaştırıcı ve akıl çeldirici olursa olsun, mihnetli ama esas olan halkın sorun ve dertlerinin yanında saf tutabilmektir.
Bu duruşun en büyük yararı da yöneticilere olur. Onlar da kendisi ile basın yoluyla yüzleşme olanağı bulurlar ve daha iyi olmaya gayret ederler.
Elbette basının misyonu ve basın ahlâkı konusunda yazılacakları sayfalar almaz. Ama zar zor ayakta kalan yerel basının tüm çalışanları ekmek ve güvenli bir gelecek derdindedir. Devletten beklentileri de gerçekten fazla değildir.
Başta, kalemlerini esir almadan bu beklentilere duvar olan devlet bu tablodan sorumludur.
Özellikle tüm gençliklerini ve coşkularını üstün bir vatan ve insanlık görevi olan gazetecilik uğraşına vakfetmiş tüm arkadaşlarımızı bu gün vesilesi ile saygıyla selamlarım.