YURDUMUZ YUVAMIZDIR
Mahmut TOPTAŞ
Devletlerin meskeni vatanlarıdır. Kuşların meskeni yuvalarıdır. Çocukların meskeni ana kucağı baba ocağıdır. Ceninin meskeni ana rahmidir.
Ana rahmi bir çocuk için ne kadar önemli ve değerli ise, evde insanlar için öylesine önemli ve değerlidir.
Ana rahmi çocuğu soğuktan ve sıcaktan nasıl korursa, zararlı ışıkları ve sesi geçirmezse, için mahremiyetini dışardan saklarsa evlerde öyledir.
Evler bir aileyi nasıl korur ve mutluluk sağlarsa ülkelerde evler gibidir.
Onların bir sınırı vardır ve dışarıdan gelecek topa, tüfeğe, atom, nötron vs. bombalarına, kara düşünceli insanlara karşı korunma duvarları vardır.
“Dünyada vatan, ahirette iman” sözü ne kadar güzeldir. Dünyada iman edenler hür bir vatana sahip olurlar, o vatanda imanlarının gereğini yaparlar.
Vatan olmayınca Allah’ın ahkâmını yürürlüğe koymak mümkün değildir. Rabbimiz buyurur:
الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآَتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
“Onlara (Müslümanlara) eğer yeryüzünde (iktidar için) bir me¬kan verirsek namazı kı-larlar, Zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü ya-saklarlar. İşle¬rin sonu Al-lah'a aittir.” (Hac süresi ayet 41)
İyi olmanın, iyiliği emretmenin, kötülükten alıkoymanın yolu önce imana, sonra imanın gereğini yerine getirebileceği vatana sahip olmaktır.
Üzerinde iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklandığı vatan, içinde ailenin mutlu bir şekilde yaşandığı mesken korunmalıdır. Oraya izinsiz girilmemelidir.
Rabbimiz buyurur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Ey iman edenler, kendi evinizden başka ev¬lere izin alma¬dan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki öğüt alırsınız.” (Nur süresi ayet 27)
Demek ki, evlere girmek için savcılıktan değil sahibinden izin almak gerekirmiş.
Bütün insanlığın birinci derecede en öncelikli görevi yaratıcısını tanımak ve yalnız ona itaat ve ibadet etmektir.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25)
25- Senden önce gönderdiğimiz her Peygam-bere: "Benden başka ilah yoktur, bana ibadet edin" diye vahy ettik. (Enbiya süresi ayet 25)
İkinci derecede topyekün Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak, birbirlerine kenetlenip parçalanmadan bir millet meydana getirmek. (Ali İmran 103-105)
Üçüncü derecede milleti meydana getiren fertlerin bir vücudun azaları gibi hareket edip üzüntü ve sevinci paylaşmak, iyilikte ve kötülükten sakınmakta yardımlaşıp, kötülükte ve düşmanlıkla yardımlaşmamak.
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (2)
“….iyilik ve takvada yardımlaşı¬nız, günah ve düşmanlıkta yar-dımlaşmayınız. Allah’tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir” (Maide süresi ayet 2)
Dördüncü derecede ferdi ve toplumu sıkmadan adaletle ihsan arasında yaşatmak. “Bir iş daralınca genişler” hukuk kaidesine göre toplumda ve fertte patlamalar ve zihinsel çatlamalar meydana gelmemesi için süngüyle hapishane arasında değil adaletle ihsan arasında hareket etmemizi emreder Allah (c.c.)
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya ver¬meyi emreder, fuhşiyatı, kötülüğü ve zorbalığı ya-saklar. Öğüt alasınız diye size öğüt verir.” (Nahl süresi ayet 90)
Beşinci derecede toplumu adaletle ihsan arasında yönetecek olanı seçmesi ve bu seçim esnasında seçilecek kişinin buna ehil olup olmadığını araştırmasıdır. Çünkü Allah (c.c.) emaneti ehline vermemizi emreder.
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
“Muhakkak Allah size ema¬netleri ehline ver¬menizi, hükmet¬ti¬ğiniz za¬man adaletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla size ne güzel öğüt ve¬riyor. Muhakkak Allah işitici ve görücüdür.” (Nisa süresi ayet 58)
Adaletle ihsan arasında yaşayan bu toplumun gönüllerindeki sevgi ve barışın karşıdaki insana da taşınması ve onun yüreğine sirayet etmesi ve daima karşılıklı alış veriş yapılması için, küçüğün büyüğe, yürüyenin oturana, bineklinin yaya yürüyene, selam vermesini temin etmektir.
وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
“Bir selamla selamlandığınızda, ondan daha güzel selam verin veya aynıyla karşılık verin. Mu-hakkak Allah, her şeyin he-sabını ya¬pandır.” (Nisa süresi ayet 86)