SAVRULMA GÜNLERİNDE İLİM ADAMLARI
Mahmut TOPTAŞ
“Savrulma” deyince akla ilk önce, rüzgar önünde dalından koparılan gazellerin, köklerinden sökülen otların savrulması gelir.
Savaşlarda ellerin, kolların, beyinlerin, bacakların, gözlerin kulakların savrulmasını seyrediyoruz televizyonlarda.
Canlı kalanların da ülkeden ülkeye savrulduğunu görüyoruz.
Savaşlarda ilim adamlarının da savrulması vardır.
İslam alimleri arasında en şiddetli savrulmalar, birbirlerini tekfir, veya tenkit ettiği yıllar, dışardan saldırıların olduğu ve Moğollar tarafından Müslümanların kılıçtan geçirildiği 1200-1300 yıllarıdır.
Moğol istilasını yaşayan, Belh, Rey, Bağdat, Şam ulemasının savrulması sonunda çıkış yolu arayan ulemamız, çöküşün kabahatini birbirlerine bulmaya başlamışlar ve tekfirle tenkit arasında ömürlerini geçirmişler.
Kurtuluş savaşında da aynı savrulma başlamış.
İstanbul, Kazan, Bağdat, Şam, Kahire, Gümülcine… gibi şehirlerde her biri bir çıkış yolu gösterirken öbürü onun çıkış yolunun tenkidini yapmış ve kavga yürümüş gitmiş.
Komutanı ölmüş, bağlantıları kopmuş bir birliğin, gecenin karanlığında dört yöne doğru dağılmış askerleri gibiyiz.
Veya daha önce de verdiğim bir hapishane misalim vardır.
Bizi baskı altında tutanların bu inkar hapishanesinden kurtulma konusunda hepimiz anlaştığımız halde kurtulmak için çıkış yolu konusunda ayrılıyoruz..
Bir kısmımız tepeyi ele geçirelim diyor.
Bir kısmımız tabanı delelim diyor.
Bir kısmımız sağ duvardan, bir kısmımız sol duvardan, bir diğerimiz ön duvardan bir başkamız ise arka duvardan kurtulmayı teklif ediyor.
Her birimiz, diğerini tenkit ederken hapishane yapımında görev alan yabancılardan altı devletten birinin ajanı olarak suçlamalara da başladık.
Ama, herhangi bir yere yönelip delme işlemi yapmak yerine aralarındaki altı çıkış yolunun beşinin tenkidini ve kendi yolunun savunmasını yapmakla meşgulken birbirlerinin yanlışlarını teşhire yöneldiler.
Halbuki küfrün karanlıkları içinde el yordamıyla kazmaya başlasaydık, iğne ucu kadar bir ışığın girdiğini görseydik hepimiz oraya yüklenecektik.
Hapishane yönetimi de altı yönün sahiplerinin yazdıkları ve söylediklerini birbirlerine ulaştırıvermekle kendi işlerini kolaylaştırıyorlar.
İslam’dan başka din, Kur’an’dan başka kitap, Hazreti Muhammed’den başka kusursuz örnek ve önder kabul etmeyen biz Müslümanlar, önce Müslümanları derviş, berduş, radikal, ılımlı, fundamentalist, şeriatçı, tarikatçı, selefi, halefi…gibi ayrımlara takılmadan yalnız “Müslüman” lığını öne çıkararak din kardeşimiz olarak bağrımıza basacağız.
Dini anlama, yaşama ve tebliğde yaptığımız yanlışlarımızı ekranlardan, salonlardan, sayfalardan, dille ve kalemle yayma tarafına gitmeyeceğiz.
Yanlışında ısrar edeni yine de doğrularının hatırına teşhir veya tekfir etmemeye dikkat edeceğiz.
Müslümanı hatası amelde, kafirin hatası temelde.
Hatası temelde olan kafirler, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Müslüman dervişi, berduşu, radikali, ılımlıyı, fundamentalisti, şeriatçıyı, tarikatçıyı, selefiyi, halefiyi ayırmadan yalnız Müslüman olduğu için öldürüyorlar.