“İsa, Allah’ın oğlu mudur, değil midir” diye Avrupa ve Amerika’da oylama yapılsa “Oğludur” diyenler kazanır.
Hangisi doğru?
“Ölülerimizi, yakalım mı, yiyelim mi, toprağa mı gömelim” diye oylama yapılsa Hindistan’da “Yakalım” diyenler, Yamyamlar diyarında “Yiyelim” diyenler, Müslümanlar arasında “Toprağa gömelim” diyenler kazanırlar.
Hangisi doğru?
Kantarın/terazinin olmadığı yerlerde tahminle satış yapılırdı.
Harman yerinde duran buğday yığınının kaç ton geldiğini ölçü ve tartı profesörlerine sorsanız hepsinin tahmini ayrı olur.
Hepinizin tahminini oylasanız bir oy fazla alanınki doğru olur mu?
1917 yılından 1990 yılına kadar Rusya’da, komünizm en doğru sistem olduğu oylamayla doğrulandığı gibi, profesörler de bilimsel ifadelerle en doğru sistem olduğunu milyonlara anlattılar.
Hatta Türkiye’de beş bin civarında üniversite öğrencisi can verdi bu yolda.
Ne oldu?
Aynı yaşta aynı sebeplerle aynı suçu işleyen birinin cezası Japonya’da ayrı, Çin’de ayrı, Avrupa’da ayrı, ABD’de ayrı ceza verilir.
Hangisi doğru?
Yasa hazırlamak için bir araya gelen heyetin hepsinin kanını, kalbini, canını, tenini yaratan Rabbimiz olduğu halde, yasa metnini hazırlarken Rabbin Kitabı’na bakmak akıllarına bile gelmeden kendi ülkesine düşmanlığa devam edenlerin yasalarına aykırı olmamasına dikkat ediyorlar.
Çalışmaya ara verdiklerinde bazıları namaz kılmayı da ihmal etmezler. Namazdan sonra yine kendileri gibi insanların kurallarına aykırı olmamasına dikkat ederler de Allah’ın Kitabı’na aykırılığı akıllarına bile gelmez.
Rabbimiz, Sevgili Peygamberimize, “Doğru ol” demiyor.
Ya ne diyor?
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Şura/15) diyor ayeti kerime. Birbirimize “Dosdoğru ol” diyoruz. Peki, ola¬yımda doğru nedir?
Ayet-i kerime, “Emrolunduğun gibi” diyor. Doğruluğu kendimiz tayin etmiyoruz. Eğer doğruluğu kendimiz tayin edecek olursak sekiz milyar doğruluk ortaya çıkar.
Hani, anasının etini yi¬yen yamyamın çok güzel fel¬sefesi var. Diyor ki, “Anam dokuz ay beni karnında taşı¬mış. Sonra büyütmüş. Yeme¬miş, yedirmiş; giymemiş, giy¬dirmiş. Anamı öldükten sonra toprağa atacak kadar zalim değilim. Ben de onu ye¬rim kanımda taşırım” diyor.
Herke¬sin aklına göre doğru olmaz.
Efendimiz Taif’ten dönüşte üzüntülüdür. Sonra Cebrail (A.S.) geliyor. “Ya Rasülallah! Ne buyurur¬san yapacağım!” diyor.
Taif halkının tamamı Sevgili Peygamberimize karşı düşmanlık sergileyince Taifliler oy çokluğuyla doğru yolda sayılırlar mı?
Fakat Peygamber Efendimiz şöyle dua ediyor: “Allah’ım kavmime hidayet ver. Onlar ne yap-tığını bilmiyor.”
Ve Cebrail (A.S.) şöyle diyor:
“Seni Rahim ve Rauf olarak isimlendiren Rabbim ne doğru söylemiş” diyor.
Rauf ve Rahim Peygamber Efen¬dimizin isimlerin¬dendir. Bütün insanlara karşı çok mer¬hametli ve şefkatli olmayız. Çünkü Peygamber Efendimiz böyle idi. (Bak Tevbe 128)
Müslüman’da aslolan yumuşaklıktır.
Fakat Müslü¬man kılıcı iyi kullanandır.
Silah talimi yapması ibadettir.
İslami bir devlette her semtte atış poligonları olur.
Devlet, herkese silah taşıma ruhsatı verir.
Buralarda yarışlar tertip edilir. Mermiler ucuz olarak dağıtılır ve topyekûn bir mil¬let eli silah tutar bir durumda olur ki bu da en büyük ordu demektir.
Peygamber Efendimiz düzenli ordu taşımamış ama hepsinin her an silah talimi yapmasını teşvik etmiştir.
Ve böyle olunca bütün bir millet asker olarak doğuyor ve asker olarak ölüyor. Hadi denildiğinde gidiyorlardı.
Taif olayında dikkatimizi çeken şu olmalıdır. Peygamber efen¬dimiz (S.A.V.) Addas’a yani köleye İslam’ı anlatırken, “Bundan ne köy olur ne kasaba olur, bu bir köle¬dir” dememiş. İnsanlar arasında ayrım yapılmaz. Çünkü hepsi İslam’ın muhatabıdır. Memur, işçi, işveren, devlet reisi, general v.s…
İnsana yaklaşmak da önemlidir. Peygamber Efendi¬miz, Addas’a yaklaşırken; “Ha, sen Yunus’un memleketin¬densin” diyor ve onun gönlünü kendine çekiyor. Bu metot bugün siyasiler tarafından kullanılıyor.
Ayet-i kerimede Yahudiler, “Yahudi olun” Hıristiyan¬lar da “Hıristiyan olun” diyor. Kur’an-ı Kerim de “İbrahim’in dini üzerine olalım” diyor.(K. Kerim, 2/135)
Burada İbrahim’i (A.S.) hem Yahudiler hem de Nas¬raniler seviyor.
Bugün insanlarla asgari müşterekte bir araya gelip ondan sonra onlara İslam’ı anlatmalıyız.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. İn¬sanları gördüğümüzde hemen bir adamın dış görünüşüne göre davranmamalıyız.
Peygamber Efendimiz Taiflilere, “Sizin kadınlarınız niye açık?” demiyor.
Onları İslâm’a davet ediyor. İnsanların yanına varırken öncelik sırasına göre hareket etmemiz gerekiyor.
Meselâ, biri gelmiş tenkit ediyor. Efendimizin hadislerini eleştirirken “çok tezat vardır” diyor.
“Ya Rasülallah! En güzel amel nedir?”
“Allah’a iman etmektir” oluyor cevap.
Başka bir za¬man başka biri aynı soruyu soruyor. Cevap: “Namazı dos¬doğru kılmaktır” v.s.
İtiraz eden diyor ki en güzel amel ya Allah’a iman ya namaz ya da sılai-rahimdir.
Böylece aklımızdaki çeliş¬kiler hadise yansıyor.
Hadisi de çelişkili görmeye başlı¬yor. Mevlana anlatıyor. Ona da şeyhi anlatmış: “Oğlum raftan şişeyi getir” demiş. Mürid, “Efendim rafta iki şişe var hangi¬sini getireyim” demiş.
“Oğlum orada bir tane sürahi var” de¬miş şeyh. “Efendim iki tanedir demiş” tekrar.
“Oğlum birini kır, diğerini getir” demiş şeyh. Çocuk keser gibi bir şeyle bi¬rine vurunca ikisi de kırılmış. Oğlanın gözü şaşı imiş çift görürmüş şişeyi.
Adamın hadise bakan gözü şaşı. Oysa Peygamberi¬miz sorunun birinde iman, birinde namaz, birinde de sıla-ı rahim demiş.
Peki, adam doktora gidiyor ve “en tesirli ilacı ver” di¬yor.
Doktor bir ilaç veriyor. Başka biri geliyor şöyle bir hastalığım var, ilaç ver diyor. fakat doktor farklı bir ilaç veriyor.
Doktor, gelenin durumuna göre en tesirli ilacı verdi ve doğru olanı da budur.
Adam hastalığa göre veri¬yor. İnsana önce iman konuları söylenir. Sonra ameli salih konuları işlenir. Bütün ameller, ameli salihin içine girer.
İmani konularda da, ameli konularda da biz İslam’ın kurallarının üstünde bir doğru kabul etmeyeceğiz ve Rabbimizin Kitabı Kur’an’a ve onun açıklaması ve yaşanması konusunda önder ve örneğimiz olan Sevgili Peygamberimizin sünnetine uygun hareket ederek sırat-ı müstekıym üzere olmaya dikkat edeceğiz.