İffet kumaşından biçilmiş, güzel ahlak boyasıyla bezenmiş, hayâ iğnesiyle dikilmiş ihramı, hayat boyunca giyen akıl sahipleri, iki dünyalarını da iyi ve güzel yaşamak için yürüdüğü ve sonu Rabbin rızasına ve cennete çıkan, sırat-ı müstekıyme/doğru yolda takva azığıyla yürür.
Arafat’ta Rahmet tepesinden coşkun insan denizinin akışı gibi Allah’ın rahmetine koşanların duasını Rabbimiz bize öğretiyor ve biz, Sevgili Peygamberimiz’e uyarak o şu duayı namazlarımızın son oturuşlarında okuyoruz:
“Bir kısmı da, "Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru" derler. (Bakara 2/201)
Dünyada olmasını istediğimiz mutluluk, Rabbimizin insanlığa öğrettiği ilim ve o ilmi amele/eyleme dönüştürmenin yanında ilim ve malın güzel olması için bize sağlık ve güzelliğin en güzel kıvamda tutmasını istemekten geçer.
Dikkat ettiyseniz, Rabbimizin bize öğrettiği duada, önce dünya iyiliğini ve güzelliğini istiyoruz.
İyilikle güzellik birbirini tamamlar.
İyi ama çirkin değil, iyi ve güzel olacak.
Salih amelle, selim kalple yapılan işlerin hepsi iyi ve güzel olursa hepsi ibadettir.
Önce ilim, sonra amel/eylem, sonra dua.
Dünyamız, ahiretimizin tarlasıdır.
Tarlaya ne ekersek onu biçeceğiz.
Kâfirler, yalnız bu dünyayı isterlerken, bizler, hem dünyamızın güzel ve iyi olmasını, hem ahiretimizin iyi ve güzel olmasını isteyeceğiz.
Mesela, ilmimiz faydalı ve güzel olsun.
Rızkımız helal ve temiz olsun.
Eşimizin, dini yaşantısı, sağlığı, güzelliği, ailesi, serveti de helal ve güzel olsun.
Evimiz, dostlarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, köyümüz, kasabamız, şehrimiz, milletimiz ve tüm insanlık iyi ve güzel olsun.
Gül gibi güzel olan ve etrafa güzel kokular saçan bir hayat yaşayalım ki; o gözlerin görmediği, hayallerin erişemediği, gönlün çektiği her türlü iyi ve güzelliklerin olduğu cennete layık olalım.
İyilik ve güzellikleri de iyi ve güzelleri de yaratan Allah celle celalühtür.
Her şeyin zıddı/karşıtı vardır.
Gündüzün zıddı gecedir.
Tatlının karşıtı acıdır.
Tevhidin karşıtı şirktir.
İmanın zıddı kâfirliktir.
Sulhun karşıtı harptir.
Tabiatta otların ve ağaçların çiçek ve yapraklarına zarar veren kurtçukların karşıtı, onlarla beslenen böceklerdir.
Zararlıları yine Rabbimizin yarattığı faydalı böceklerle defettiğimiz gibi, ilmiyle amil, salih, sadık, mütteki, Müslümanların zıddı/karşıtı olan kâfirlik, müşriklik, münafıklık, fasıklık… Mikroplarının zararlarından korunmak ve bu dünyanın iyi ve güzelliğinin devamı için insanı bu mikroplardan korumak için Rabbimizin insanlığa gönderdiği kitabı Kur’an-i Kerim’i, yine Rabbimizin elçisi olan Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemi örnek alarak, İslam düşmanlarını zararsız hale getirmek de iyi ve güzelliğin devamını sağlamak demektir.
Duada geçen, iyilik ve güzellik manası verilen “haseneten” kelimesinin sonunda ki “en”e “tenvin-i tenkir” denir. Yani iyilik ve güzellik adına ne isteyeceğimi ben bilmem.
Sen, bana, bu dünyada, iyi ve güzel gelecek malın, makamın, sağlığın, güvenliğin, güzelliğin, şöhretin, rızkın… ne olduğunu bilensin.
Beni, Rabbin rızasına kavuşturacak şeyleri istiyorum; onları da en iyi bilen sensin.
Bu dünyada “zengin” deyince akıllara Musa aleyhisselamın kavminden olan, yani İsrail oğullarından olan Karun gelir.
“Kârûn, Musa'nın kavminden idi ama onlara karşı azdı. Biz ona öyle bir hazineler vermiştik ki, anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluğa ağır geliyordu. Kavmi ona "Şımarma, şüphesiz Allah şımaranları sevmez" demişti.” (Kasas süresi ayet 28/76)
Hâlâ günümüzde “Karun Hazineleri” diye romanlar yazılır, filmler yapılır.
Ama hiçbir millet, oğlunun adını Karun koymaz.
Malı dünyada bile ona fayda vermemiş, hazinesi kendisine kabir olmuş:
“Kârûn'u ve yurdunu yerin dibine batırıverdik. Allah'tan başka ona yardım edecek hiçbir topluluk olmadı. Kendini kurtarabileceklerden de değildi.” (Kasas süresi ayet 28/81)
Saltanat sahibi, Karun’un serveti, Firavun’un ordularının silahları, Haman’ın zehirli şirk eğitimi, Musa aleyhisselamın rahmet ayetleri karşısında varlık gösteremedi ve Firavun ve Karun’lar mağlup, Allah celle celalühün yardımıyla Musa ve Harun aleyhisselamlar galip oldular.
Bu iyilik ve güzellikler Firavun, Ebucehil, komünizm, faşizm, sosyalizm, kapitalizm saltanatıyla olmadığı gibi, faydasız ilimle de olmaz.
Rabbimiz, Musa aleyhisselama gelen Tevrat’ı en iyi bilen Bel’am’ın ilminin de ona fayda vermediğini haber verir:
“Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz (Bel'am) kişinin haberini oku. O kişi, bu ayetlerden ayrıldı da şeytan onu (kendine) uydurdu ve azgınlardan oldu.” (A’raf süresi ayet 7/175)
Sevgili Peygamberimiz’in duasına bakınız:
“Allah’ım, şu dört şeyden Sana sığınırım: Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, kabul edilmeyen duadan Sana sığınırım” demiş. (İbni Mace, Sünen, Kitabüddua, Hakim, Müstedrek, 1/716, Hadis no: 1957)
Allah, hepimize iki dünya güzelliği versin. Amin.
Yorumlar
Kalan Karakter: