İnsan, ailesini bildiği gibi, dininden olanları, milletinden olanları da bilmek ister.
Sevgili Peygamberimiz, 622 yılında Medine’ye hicret edince ilk yaptığı işlerden biri hemen bir mescid yapmak olur.
Mescid, İman eden Müslümanların ortak buluşma, kaynaşma, tanışma, danışma, dayanışma… yeridir.
Kardeşinizin evine gitmek istediğinizde telefon eder, müsait olup olmadığını sorarsınız veya çat kapı varsanız bile kapı ziline basarsınız.
Mescid/camiler ise her Müslüman’a selatin camileri 7/24 açık olan yerlerdi.
Cumhuriyetle beraber her şeye sınır getirildiği gibi camilere de getirildi ve hâlâ o kapalılık devam etmekte.
Sevgili Peygamberimizin,
“İnsanlardan, İslam’ı kabul edip söyleyenleri benim için yazın” emriyle Medine’de yaşayan Müslüman sayımı yapılmış ve Buhari’nin Sahih’inde K. Cihad, bab 181, hadis no 3060’ta eli silah tutabilen sahabe sayısının bin beş yüz olduğu, bir rivayete göre altı yüz ile yedi yüz arasında olduğu bildirilirken, Müslim, İman bab 67, hadis 149’da altı yüz ile yedi yüz arasında olduğu haber veriliyor.
Miladi 622 yılında yapılan bu sayımdan yedi yüz yıl sonra 14’üncü asırda İskandinavya’da nüfus sayımı yapılabilmiş.
Doğrusunu Allah bilir. Bize olan örnekliği kâfir sayımından değil, Müslüman sayımından başlamalı.
Hâlâ bir kısım mücahitlerimizin Müslüman’ı gavur etme hareketi devam etmekte.
Ünlülerin hemen hemen hepsine yakınını, Müslüman olmayan kurumlarla ilişkilendirerek o pislik üretim merkezlerini cazip hale getirme gayretleri sürmekte.
Bulunduğumuz köyün, mahallenin, şehrin bütün insanlarının İslam’a karşı söz ve davranışlarını görüp kulağımızla duymadığımız sürece onları Müslüman sayacağız.
Hani Sevgili Peygamberimizin:
“... tanıdığına tanımadığına selam vermendir” (Buhari, Sahih, K. İstizan, bab selam) diye emri var ya, işte bu emir gereği herkesi aksi sabit olmadıkça Müslüman bileceğiz.
İslam’a hizmet eden her grubu tanıyacağız, hatalarını duyduğumuzda imanlarını hatalarının üzerine atıverip kapattıktan sonra, İslam’a göre o hata ise onun delillerini o hata yapanın kulağına fısıldayacağız.
Bizi, birbirimizin şahsiyet celladı olarak kullanıyorlar da farkında değiliz.
Uyanık bir Müslüman’ın, bulunduğu çevrede, kimin Hazreti Hasan gibi dili güçlü,
Kimin bileği Hazreti Ali gibi güçlü,
Kimin cömertliği Hazreti Osman gibi,
Kimin halimliği ve organize gücü Hazreti Ebubekir gibi,
Kimin adaleti Hazreti Ömer gibi güçlü, bunları bileceğiz ve ona göre hareket edeceğiz.