Efendimiz (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret eder. Yanında en sevdiği arkadaşı Ebu Bekir (r.a.)…
Me¬dine’ye yakın Ranuna denilen bir yerde ilk Cuma nama¬zını Peygamber Efendimiz kıldırır.
Burada Medine’den gelen atlılar da Peygamber Efendimize eşlik eder.
On¬lar Efendimizi korumak için gelmiştir.
Efendi¬mizi korumuşlar, onunla Cuma namazı kılmışlar.
Me¬dine halkı da Efendimizi coşkuyla karşılamışlar.
Karşılama merasimini, Medine’de yaşayan Beni Kaynuka Yahudilerinin Hahamı Husayn isimli zattan dinleyeceğiz ama onu dinlemeden önce siz, bugün İslam hakkında fazla bilgisi olmayan bir şehre gittiniz ve sizi karşılayanların çoğunluğu da Müslüman değiller.
İlk söyleyeceğinizi bir hayal edin bakalım; en öncelikli saydığınız söz ne olabilir?
Hahamken Müslüman olan ve Abdullah bin Selam adını alan eski haham, yeni Müslüman’ın anlatımını dinleyelim:
“Peygamber (Allah’ın selamı onun üzerine olsun) Medine’ye gelince insanlar koşarak onu görmeye gittiler.
Koşarak gidenler arasında ben de vardım. Ben onun yüzünü araştırdım. Bildim ki, onun yüzü yalancı yüzü değildi. Ondan ilk duyduğum söz:
“Selamı yayınız,
Yemek yediriniz,
Akrabalık bağlarını kuvvetlendiriniz,
İnsanlar uyurken gece namaz kılınız,
Ve cennete selam/selametle giriniz.”
(Müslim, Sahih, K. Mesacid, bab 27, Tirmizi Sünen, K. Sıfat’ül-Kıyamet ve’r-Rikak bab 42, İbni Mace, Sünen, K. İkamet’üs-Salat, bab 174, K Et’ıme, bab 1, Nesai, Hakim Müstedrek, Ahmed Müsned, Abdullah bin Selam hadisi)
İlk söz, “Selamı yayınız.”
Buna çok dikkat etmemiz gerekir.
Önce ne söylediğimizi bilelim.
Medine’dekilerin hepsi “selam” kelimesinin ne anlama geldiğini biliyordu.
Arap olmayan bütün Müslümanların bu kelimenin manasını öğrenmesi gerekir.
Bazı kitaplarda “Selamün aleyküm/selam sizin üzerinize olsun” diye terceme edilmiş, doğrudur da peki, “selam” ne anlama gelir?
Bir zamanlar sınıfa girince öğrencilerine selam veren öğretmenler, cezalandırılırlardı.
Şikâyet eden de, cezayı kesen de selamın manasını bilmezdi ama yasağı koyan biliyordu ve Müslümanlara zulmediyordu.
Hâlâ bazı devlet dairelerinde gâvurluğu devam ettirenler, ağızlarını açmıyorlar ama ışık görmüş yarasa gibi, uçak görmüş mağara adamı gibi selam verene bön bön bakıyor.
Allah celle celalühün güzel isimlerinden biri de “selam”dır.
Her gün sabah namazının arkasında okuduğumuz Haşr süresinin son ayetinde Rabbimizin güzel isimlerinden 18 tanesini tekrarlarız; onlardan biri de “Selam” ismidir.
Selam, “selamette olmaktır” desek yine aynı kelimeyle açıklamış olacağız.
Tefsirlerde ve hadis şerhlerinde Rabbimizin “Selam” ismini açıklarlarken yarattıklarına benzemez, yarattıkları doğar büyür ve ölürler.
Hastalanır, zayıflar, eksilir, fazlalaşır, afetlere bulaşır, taciz görür, tecavüze uğrar, öldürülür, çeşitli tehlikelerle karşılaşır…
Allah celle celalüh bütün bu saydıklarımdan ve sayamadıklarımdan münezzehtir, uzaktır.
Biz, tanıdığımız veya tanımadığımız birine selamün aleyküm dediğimizde, hastalıklardan tacizlerden, öldürülmelerden, acılardan, ağrılardan, streslerden, Allah’tan başkasına muhtaç olmaktan, başkalarına kul olmaktan selamette olasın diye dua ederiz.
Herkes, yani İstanbul’da yaşayan 16 milyon Müslüman, birbirlerine selamet dileseler, duaların, kelimelerin, gönülden geçenlerin, temennilerin havayı etkilediğini biz, Kur’an ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden biliyorduk ama bu günlerde ilmi araştırma merkezlerinden de denemeler bunu gösteriyor.
“Selamı yayınız” dedikten, gönle gıdasını verdikten, gönüller arasına muhabbet şebekesi kurup sevgi alışverişinde bulunduktan sonra,
“Yemek yediriniz.”
Dikkat ediniz, “Yiyici olunuz” demiyor, yedirici olunuz.
Sevgili Peygamberimiz:
“Yanı başındaki komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok yatan, bana (hakkıyla) iman etmiş olmaz” buyurmuş. (Taberani, Mu’cemi kebir Enes hadisi cilt 1, s. 214) Hadisiyle fakirleri doyurmak görevimiz olduğu gibi, zengin dostlarımıza da tanımadığımız yolculara da soframızı açık tutacağız.
Sofralarımızda muhabbet havası essin ve etrafa dostluk kokusu yayılsın.
“Akrabalık bağlarını kuvvetlendiriniz”
Babanız, anneniz, kardeşleriniz, amcanız, dayınız, halanız, teyzeniz ve bunların çocuklarıyla akrabalık bağlarını sıkı tutunuz.
Zekâtlarınızda, sadakalarınızda, her türlü yardımlarınızda öncelik hakkı onlarındır.
Sonra komşular, köyünüz, mahalleniz, şehriniz, ülkeniz ve tüm dünya Müslümanlarına el uzattığınız gibi tüm insanlığa da el atmakla görevliyiz ve biz, bize verilen güç oranında sorumluyuz.
Efendimiz devam ediyor:
“İnsanlar uyurken gece namaz kılınız,
Ve cennete selam/selametle giriniz.”
Birinci derecede gece namazı olarak, akşam namazını, yatsı namazını ve sabah namazını kılacağız, imkânlarınıza göre teheccüd namazına devam ediniz.
Yahudi hahamın ilk söylediğini hep hatırlayalım, ne diyordu:
“Ben onun yüzünü araştırdım; bildim ki, onun yüzü yalancı yüzü değildi.”
Yüz, yalan söylemez aslında ama insanın içinin dışa vurduğu en önemli organı yüzüdür.
Biz, içimizi de Hak için, dışımızı halk için güzelleştirmek için gönlümüzü, gözümüzü ve yüzümüzü yaratana dönelim, O’nun gösterdiği yoldan gidelim ve Selamet Yurdu Olan cennetinin yolunda ruhumuzu O’na selim bir şekilde teslim edelim.
Not: Büyün makalelerimde ayet ve hadislerin orijinal metinlerini de yazıyorum. Okumak isteyenler Facebook’tan veya mahmuttoptas.com’da bulabilirler.