MEDENİYET GELİŞTİ, BİZ YOK OLDUK
Yunus TURAN
Eskiden kalma alışkanlığımla Tüik'in verdiği istatistiklere baktım. Evlenme ve boşanma istatistikleri müthiş...
2001'de evlenenlerin %17'si boşanmış... 2015'de 22'ye çıkmış...
Boşanmaların çoğunun nedeni geçimsizlik... 2001'de her 100 boşananın 94'ü, 2015'de %97'ye çıkmış geçimsizlik nedeniyle boşananlar...
Halbuki teknoloji son sürat ilerliyor, iletişimin, elektroniğin hızına yetişemiyoruz... Yeni ve modern arabalarla, hızlı trenlerle, ses hızındaki uçaklarla ulaşım mükemmel ve uzak diye bir yer kalmamış...
Dünyanın bir yerinde çıkan bir ürünü ülkemizde hemen görebiliyoruz. Çin'den üç-beş liralık bir şey sipariş veriyorsunuz, bir kaç gün içinde elinizde...
Krediyle yada borca filan olsa da hemen herkesin bir evi var.... Ama evlerin büyüklüğü yetmiyor... Daha büyüğünü, dubleksini, villasını istemeye de doymuyoruz.
Müstakil ve küçük toprak o toprak evlerimizde buzdolabı yerine "teldolabı" kullanılırdı. Çamaşır leğenlerde yıkanırdı, bulaşık makinesi filan aklımızın ucundan geçmezdi... Hani en iyi temizlik aleti "Gırgır" idi...
Evlerde odaların içinde yatakların konulduğu büyük dolaba "yüklük" denirdi. Banyo yapmak için haftada bir o odadaki soba yakılır, su kaynatılır ve yüklükteki yataklar indirilir, yüklüğün içindeki "götçek" dediğimiz tahtadan oturağın üzerinde banyo yapardık. Odaya kimse girmezdi. Bu genellikle hafta sonları olurdu. Daha sonraları küçük bir odayı banyo haline getirdik. Banyo sobası ve kazanı koyduk...
O gün temizlik günü olduğu için sabah kalkınca herkes kendi yorganının iplerini çıkarırdı. Yorgan yüzleri her hafta yıkanır, sonra ablam yeniden dikerdi... Bunlar her hafta tekrarlanırdı.
Nasıl ki eller yemekten önce mutlaka yıkanır ise, yatağa yatmadan önce ayaklar mutlaka yıkanır, öyle yatılırdı. Bu bizim değişmez kurallarımızdandı bunlar...
Bir kaç haftaya bir de banyo için hamama götürürdü babam bizi...
Tabi erkekler, erkek hamamına, kadınlar kadın hamamına... Hele çocukken kadın hamamına götürürdü anam da, hamamcı kadının size değilse de başkasına söylediği "Bu çocuk kocaman olmuş..." laflarını mutlaka duyardınız... Çocuklara para alınmazdı...
Önce göbek taşına yatar iyice terlersin... Sonra babam "kese" ile kirimizi yuğardı... Ovak ovak kir çıkardı...
Şimdi görücü usulü evlenme de çok kalmadı. "Flört" aşamasından geçmeden evlenme olmuyor. Gençler aralarında anlaşıyor, büyüklere usulen de olsa sadece "Allah'ın emri, Peygamberin kavli..." demek düşüyor...
Şimdi bakıyoruz gelir düzeyi hep artıyor... Yeni evlenen çiftlerin koltuğundan halısından, çamaşır-bulaşık makinesine kadar yok yok... Duvar büyüklüğünde televizyonları var... Eskiler anlatırlardı; kız oğlanı, oğlan kızı görmeden evlenirlermiş... Şimdikiler birbirlerini görüyorlar, konuşuyorlar, anlaştıktan sonra evleniyorlar...
İnsanların daha mutlu olması beklenirken neden mutlu olamıyoruz?
Bütün bunlara rağmen neden geçimsizlikler artıyor?
Soruyu tersten soralım... Eskiden zorluklara rağmen geçimsizlikler neden bu kadar çok değildi?
Kocaman apartmanlara, gökdelenlere koca bir köyü sığdırıyoruz... Sonra da eskiden evin havlusunda komşularla toplanarak birlikte kesilen erişteleri özlüyoruz... Hem televizyonlara bağımlı yaşıyoruz, hem de dedenin anlattığı masalları özlüyoruz... Bakkalları kapatıp market açmayı gelişme olarak görsek de, sevgimizi yitiriyoruz...
Ben yerinde yapılan dikey yapılanma ve kentsel dönüşüme karşı değilim ama iki arabanın yan yana zor geçeceği, o kültürümüzün hala yaşandığı mahalle aralarına 12 katlı apartmanları diktikten sonra bizi yok ettiler...
Artık beton duvarlar içinde medeniyete yetişmek için çabalayan mutsuz insan olmaktan başka çareniz yok...
Olmazsa olmaz dek dişli canavar medeniyetin gelişmesi kültürümüzü de bizi de yok etti... Teknoloji ile birlikte gülen yüzlerimiz asıldı, geçimsizlikler arttı, gergin ve mecburiyetten birlikte yaşayan insanlar haline geldik...
Eski dostluklar da bitti, eski arkadaşlıklar da, aşklar da...
Giden tekrar geri gelmeyecek artık...