Yaşamak için yemek...
Yahut yemek için yaşamak...
Emeklimiz, memurumuz, dar gelirimiz bu halde, birininki ekmekse ötekinin de katıklı ekmek. Biri pilav öteki az pilav gibi...
Hayat gailesi karın doyurmak olmuş çoğunluğun... Yani bir yaşama, ayakta kalma mücadelesi içine sokulmuş... Bu da kesinlikle dış güçlerin oyunu... Hakikaten dış güçlerin oyunu...
Ben bunun bilerek ve kasıtlı olarak yapıldığını, Suriye'den Libya'ya Ortadoğu'da yaşananların hepsinin bir projenin eseri olduğunu, ülkede yaşananların da bundan ayrı olmadığını düşünüyorum.
Çünkü müesses nizamın temsilcilerine göre Türk milletinin ayağa kalmasını önlemek için milleti ekonomik sıkıntı içine sokmak gerekiyor.
Yüz yılın büyük projesinin küçük bir kısmı bu...
* * *
ASGARİ yani MİNİMUM geçim için ihsan buyurulan paraya "ASGARİ ÜCRET" diyorsunuz. Yani ölmemek için, sadece yaşayabilmek için verilen para anlamına geliyor. Büyük harflerle yazıyorum ki gözlerine girsin diye!
Asgari ücret yaşayabilmek için ne kadar yeterli bilmiyorum ama bundan daha kötüsü de varmış meğer... Emekliye asgari ücretin altında bir maaş vermeyi uygun gördüler ya!
Emeklilerin ömürlerinin kalan kısmında rahat yaşamalarını düşünmeleri gerekirken, sıkıntı içinde, açlık sınırının bile altında bir maaşla yaşamalarını bir hak gibi görebiliyorlar, pes yeminle...
Dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur emeklisini bu kadar çok seven yöneticiler...
Anlayan biri varsa anlatsın, anlayalım!
Hani seçime kadar nasılsa ölecekler gibi düşünülüyorsa ona da diyecek bir sözüm yok!
Bir de işin ikinci yönü var ki o da yöneticisini bu kadar çok seven, aç kalmaya razı olan, az parayı hak eden emeklilerimiz... Garip ve anlaşılması hiç mümkün değil!
Kendine yönetenlerin reva gördükleri maaş için "çok bile...!" diyenleri mesela...
Sosyal medyada yazıyor; "Ayda 15 bin Lirayı kabul etmeyen emeklilerimiz, kaç aydır 5 bin Lira ikramiye bekliyor" diyor mesela... Haksız mı?
Elbette bunlar var ama bunlar emekliye haksızlık yapmak için bir gerekçe değil ki!
Bütün emekli insanımızı aynı kefede tartamazsın ki!
Asıl üzücü olanı ise, diğer insanların emeklinin derdi ile dertlenmemesi, tepki vermemesi... Komşusu açken tok yatmak yani. Bu ondan daha acı ve üzücü... Ülkem insanının nereye getirildiğinin, inanç ve değerlerinin geldiği yerin ne olduğunun ispatı gibi...
Ülkede zengin de olacak, fakir de ama ekmeğe muhtaç kimse olmamalı... Benim ülkemin insanı çöplükten yiyecek toplamamalı veya pazar sonrası topladığı domates, salatalıkla geçimini sağlamamalı...
Paylaşım adil olmalı, asgarisi değil, bütün insanlar asgarinin üstünde olmalı!
Türk; Türklüğünün şanına yakışır şekilde yaşamalı!
* * *
Bırak asgari ücreti, sabit gelirli olup da zengin olanı var mıdır? Gördünüz mü ömrünüzde?
Çalışmakla da zengin olunmadığını biliyorum. Olsaydı, ömrü boyunca hızarda ağaç biçen babam dünyanın en zengini olurdu.
Hâlbuki meşru olmayan yollarla zengin olmak en kolayı... Niyetini boz, Türklüğünü, inançlarını koy bir kenara, düzene uydun mu tamamdır.
Biz insanlara doğruluğu, dürüstlüğü, helal kazancın, helal lokmanın değerini, alın terini, kul hakkını öğütlüyoruz. Örnek oluyoruz.
Çok da tesiri olmuyor.
Olmaz, günümüz çocuklarına, işlemez bunlar. Çevresinde meşru olmayan yollardan zengin o kadar insan varken, seni örnek alır mı? Niye alsın!
* * *
Dilan Polat meselesi görünen bir örnek oldu mesela... "Ülkemin görünmeyen ne zengin insanları varmış meğer!" dedirtti yeminle...
Zenginlik deyince öyle böyle değil yani...
Şimdi sormak lazım;
- Bu Engin-Dilan Polat gibi servetini göstermeyip zengin olan kaç kişi var?
- Zenginliğini medyada uluorta göstermeseydi, mevcut haline devam edecek miydi, hakkında işlem yine yapılacak mıydı?
- Bunlar bu hale bir günde gelmediler. Yetkililerin bunların bu durumundan haberleri yoktu da medyada görünce mi böyle olduklarını anladılar da işlem yaptılar?
- Bunların devlet yöneticileri veya oyun kurucularla bağları var mıdır?
- Medyada görünmeyip bunlar gibi olup yetkililerin halen görmediği ne kadar zengin var?
- Bunlar da Fetöcü olabilirler mi?
* * *
Çocuğunun canı çekse de kestane istese Allah muhafaza...
Kilosu 400 Liraya kadar olan kestane bile varmış. N11'de var. Allah'tan korkun kardeşim, nedir bu!
Ülkenin ekonomisini emeklinin, sabit gelirlinin maaşıyla düzeltmeye kalkanların emekliye reva gördüğü böylesi maaş ve bunlarla aynı çizgide fırsatçı satıcılar... Tencere-kapak, vurun abalıya, olan sabit gelirliye... Pes vallahi!
Emekliyi geçtim... Kilosu 400 lira olan kestaneden kaç aile var alıp çocuğuna yedirebilecek! Yedirse de ucuzundan alacak yedirecek, gramla alacak yahut başka şeylerden kısarak alacak...
Ucuz olan emekliye de bu pahalı olanları kim yiyecek?
Hani milattan önce, bir tarihlerde Sayın Bahçeli "püskevit" diye meydanlarda gürlemişti de milletin derdiyle dertlenmişti. Açıkçası bu gidişata yine tepki gösterir diye beklemiştim;
"Çocuk Dilan Polat gibi mutlu azınlığın çocuğunun kestane yediğini görüyor, benim de bi kestanem olsa diyor, anne bana niye kestane almıyorsun diyor, bizde niye yok diyor..." diyecekti, demedi...
Duyamadık!
Hatta ülkenin durumu iyi dedi, hiç bir sıkıntı göremedi, olanlara "dış güç" dedi benim de "gözlerim dalıııp gitti..."
Milattan sonra ülkenin ekonomisi bir çırpıda düzeldi demek ki ona göre... Ya da milletin başka derdiyle dertleniyor belki de.
Ne diyelim!
Vardır bildiği bir şey...