SİYASET VE ONUR Osman Nuri KOÇAK Siyaset meselesi üzerine yazılabilecek en netameli konulardan birisi, belki de bu konudur. Siyaset bilimlerin anasıdır, bilimlerin bilimidir. Siyaset isterse bilim diye hurafeyi destekler ve eğitim müfredatını ona göre yapar. Siyaset istemezse mantık, felsefe, tarih öğrenilemez… Siyaset istemezse hukuk, üstünlerin zorbalıklarının meşruiyet aracına dönüşür… Siyaset istemezse dünya dönmez hatta düz olur. Fizik, kimya, biyoloji bir propaganda aracına dönüşür. Siyaset istemezse inançlar bile yalan aracına dönüşür. Bidatlar ve çakma kaideler gerçekler ile yer değiştirir. Yani siyaset doğru olmazsa hiçbir şey doğru olamaz. Çünkü siyaset eğriliğine onların tümünü alet eder. O nedenle de siyaset en temiz, en beyaz ve en kusursuz bilim olmalıdır ki her şey ondan ilham hatta emir alarak kusursuz olma yoluna girsin. Sokaktaki rastgele insanlara “siyasetin ahlâkı, onuru, temizliği ve kusursuzluğu” konusunda görüşlerini sorunuz. Cevapları mideniz kaldırmaz. Napolyon’a generalleri savaşı birçok eksikten dolayı sürdüremeyeceklerini söylediklerinde, Napolyon; “ Eksikleri söyleyiniz” der. Onlar da; “Biiir, cephanemiz bitti.” Deyince, Napolyon, “Durun gerisini saymaya gerek yok” demiştir. Çünkü cephane olmazsa savaş da olmaz. Siyasette onur, ahlâk ve mutlak temizlik olmazsa gerisi zaten olmaz. Siyasetin cephanesi de bunlardır. Siyasetçi; El etek öpen, boynu kıldan ince olan, yüzüne tükürüleni kar yağdı zanneden, kendi iradesini başkalarına teslim eden, duruma ve ortama göre sürekli renk ve söylem değiştiren ve bunun adına da “politikada olur böyle şeyler” diyen, karakolda söylediğini mahkemede şaşıran, bürokrasi ile siyaseti sarmaş dolaş hale getiren, kişisel çıkarları için makamının gücünü kullanan, milletin malının uğrulanmasına göz yuman kişi değildir. Yukarıdaki vasıfların birine veya birkaçına sahip olan siyasetçiler, “Bilimlerin bilimi” olan siyaseti temiz tutma erkine sahip olabilir mi? Halk iradesi, oy, demokratik iklim, serbest propaganda, özgür düşünce beyanı gibi temel kavramlar ahlaklı ve temiz siyasetin güvencesi için var olmuştur. Siyasi partilerde bu nefes alma alanları kapalı ise vay halimize. O zaman herkesin kaderi birkaç kişinin iki dudağı arasına sıkışır ki, tüm siyaset o güç sahiplerine yağcılık kuyruğuna girer ve tamamen zehirlenir. Zamanla da halkı zehirler. Böyle bir ortamda bireylerin gücü yok olur. Aidiyetin sıradan bir parçası haline dönüşür. Son günlerin en yakıcı örneğini vermek istiyorum. Tarafsız olması gerek bir yüksek bürokrat, milletvekili adayı olmak için görevini bırakıyor ve mutlak güç tarafından istenmeyince görevine geri dönüyor. Bu nasıl bir bozulma ki, kimsenin gıkı çıkmıyor? Bu ahlâki bir durumdur ve yönetmeliklerle izah edilemez. Onuru ayaklar altına alınan bir kişi devletin en temel kurumunda görev yapabilir mi? Kendi onurunu koruyamayan bir siyaset ve siyasetçi, milletinin ve tüm insanlığın onurunu koruyabilir mi? Bir partiyle özdeşleşmiş olan kişi böyle bir kurumda kalabilir mi? Ama ülkemizde böylesi durumlar “vaka-i adiyeden” hale gelince her şey mübah oluyor. Bu politik anlayışı çok uzun süre sürdürebilmemize olanak yok. Siyasetin onuru o kadar değerlidir ki, ondaki milim onursuzlaşma toplumda kilometreler olarak vücut bulur. Sadi Şirazi diyor ki; “Bir kral fethettiği yerdeki bir yumurtayı haksız olarak alırsa, askerleri o bölgede canlı tavuk bırakmazlar.” Hazreti Ömer menkıbelerini anlatmayı severiz ama uygulamakta son derece hasisiz. O nedenle bu seçimlerde temiz ve haysiyetli siyaset ve temiz ve haysiyetli siyasetçi toplumun birinci önceliği haline gelmelidir. Bu önceliğin önemini kavrayamazsak, gerisi lafa dönüşür.