ÖNGÖRÜ
Gerçekçi, sağlam ve uygulanabilir öngörüleri olmayan aydın, siyasetçi ve yöneticiler toplumları için felakettir. Örneğin, dün ileri demokrasi adına birkaç söz eden AKP’ yi, hiçbir alanda ciddi testlere tabi tutmadan “demokrasi kahramanı” ilan eden liberal kardeşlerimizin, bu gün “tüh! Yanılmışız” diyerek karalamalara varan düşmanlıkları, beni şiddetli bir şekilde rahatsız ediyor. Sen nasıl bir aydınsın ki, bütün geçmişi ile karşında duran bir yapının öngörüsünde bu kadar yanılırsın? O zaman senin aydın olmanın topluma katkısı ne? Bir aydın veya siyasetçi, (Gerçi her siyasetçi iyi bir aydın olmalı ama…) bir dağın güney yüzüne bakarak, güney yüzünü tarif edebilen değildir. Güney yüzüne bakarak o dağın kuzey yüzü hakkında doğru öngörülerde bulunabilen iyi bir siyasetçi ve aydındır. Bu günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP nin ortak bir aday çıkarması konusundaki tartışmaları izliyorum da, yaklaşık bir yıl önce bu konuda yapmış olduğum bir öneriyi ve karşılaştığım tepkileri hatırlıyorum. Hatta bu tepkiler, yaşanan bir seçim yenilgisi sonucunda, bizim bir başka partiye insan yönlendirdiğimiz gibi akıl yoksunu değerlendirmelere de ilham oluşturmuştu. Çünkü siz lâkabına kızan Ördek Mehmet’ e, bulut derseniz de alınır. Çünkü buluttan yağmur olur, yağmurdan gölet olur, gölette de ördek olur. Öyleyse siz bulut demekle ördek demiş olursunuz. Öyleyse siz Ulusalcı bir ittifak olabilir dediğimiz için, oylar da akış akış MHP’ ye gitti diyebilirsiniz. Muhakeme bu kadarsa yapacak da fazla bir şey yoktur.
Utanmaz bir vefasızlığa da tavan yaptırarak her şeyi diyebilirsiniz… Elbette bu kafalardan güçlü bir öngörü beklemiyoruz ama madem bizzat Genel Başkanların dillendirdiği “CHP ve MHP’ nin ortak bir aday” konusunda anlaşabilmeleri olası, bu bir başka seçim için neden yanlıştı, çıksın birisi bana anlatsın. Yanlış değil ise neden beni o kadar karaladınız? Onları tümden geçtim, bu gün bir özür dilemeyi düşünüyor musunuz? Belediye Meclisine başörtüsü ile giren AKP’ li bayanlar konusunda da takındığım özgürlükçü tavır nedeniyle beni çok eleştirenler de, şimdi TBMM’ deki başörtülü vekillere bakarak “doğru davranmış” demiyorlar.
Bir özür de sizler düşündünüz mü acaba? “Adam haklıymış” bile diyemeyecek kadar kadir ve vefa duygularından yoksun, haris bir dünyayı yaşadığımızı elbette biliyorum. Ama ısrarla insanlığın, doğru olan şeylerin ve bilimsel metodlarla öngörülerde bulunabilmenin yanında durmaya devam edeceğim. Bana göre Başbakan Cumhurbaşkanı olmamalı. Bir tek gerekçem var.
Başbakan toplumu kamplaştırıyor, kışkırtıyor, barışın değil savaşın dilini kullanıyor, hırçın ve baskıcı eğilimli… Bu dil bu ülkeye huzur vermez. Bu dil bu ülkeyi böler. Siyaseten hiçbir AKP’ liye düşman falan değilim. Hatta hiçbir görüşe karşı düşmanlık beslemem. Ama ülkemin ulusal çıkarları konusunda da ödünsüz mücadele ederim. Başbakan, hele yetkileri artarak seçimle gelen bir yarı başkana dönüşecekse bu durumun ülkemin demokrasisi ve geleceği açısından iyi bir durum olacağını düşünmüyorum. Bunu engellemenin yolu, muhalefetin bir araya gelebilmesi ise, bu konuyu çabaya değer bulurum. Kapalı kapılar ardında “biz de ulusal güç birliğini savunduk canım” diyen arkadaşlara da, biraz gün yüzünde savunun bunları da söyledikleriniz bir güç olsun diyorum. Suç ise de birlikte göğüslensin. Zamanlama oportünizmi, ancak sorunun kronikleşmesine yarar.
Değil mi?