HAMZA ZİNDANLARI ( EFSANE)
Osman Nuri KOÇAK
İlk gençlik yıllarımda Karaman ve civarında anlatılan efsanelerden bir demet derlemiştim. El yazması halindeki tüm metinleri o zaman etkinlik gösteren Turizm Derneğine vermiştim. Tümünü yayınladılar sanırım. Ama bende kalan ikinci nüshalarını 12 Eylül Faşizmine kurban verdik. Neredeyse bir damperli kamyon dolusu kitaplarım ve elyazmalarım hatta işi bitince çöpeatmadığım ve tarihe sakladığım konuşma notlarım heba oldu gitti.
Bu notlar, yarınlara çok fazla yazılı metin bırakma alışkanlığı olmayan bir toplum için bugünlerde bir dönemin hafızası gibi olabilirdi diye düşünüyor ve üzülüyorum. Ben de bu çalışmalarımın çok büyük bir bölümünü ya hatırlayamıyorum ya da eksik hatırlıyorum.
Sizlerle şimdi paylaşacağım yazı ise Karaman’ın güneyinde,Dağ Oteli nin kuzeyinde bulunan ve şimdilerde yol genişletme çalışmaları nedeniyle ortadan kaldırılan ünlü Hamza Zindanları’nın adının öyküsü ile ilgilidir.
İlk yazdığım haliyle isimleri ve detayları tam olarak hatırlayamıyorum ama ana hatlarıyla efsaneyi hatırlıyorum.
Karaman Devleti döneminde hanedandan olanlara hem devlet yönetimi deneyimlerini geliştirmeleri hem de kalkınmayı sağlamak amacıyla yönetim bölgeleri verilir, oralarda merkeze bağlı ama muhtar hükümet merkezleri oluşturulurdu.
Bunlardan birisi olan ve sınırları güneye ve doğuya doğru elli köyden oluşan “Paşabağı” bölgesini kız kardeşlerinden birisi olan Bâlâ Hatun’a verirler.
Eski adı Göves ( Kökes – Güves) olan merkez köy, bir tarafı Paşa Tepesi, bir tarafı Hıdrellez Kayası, bir tarafı Hıdır (Hızır) Kebeni bir diğer tarafı da Yediyer Kebeni gibi sarp kayalıklarla çevrili vadinin ortasında bize cennetten bir kesit gibi sunulmuş güzeller güzeli bir yerleşim yeridir. Göz alıcı güzelliğini bu gün de hâlâ muhafaza eder.
BÂLÂ HATUN VE AHİRİ AŞKI HAMZA…
Bâlâ Hatun, (İsim, efsane anlatıcılarının dilinde yüzlerce yıl değişegelen bir rivayetten ibaret olabilir) Karaman Hanedanı içindeki en genç ve en alımlı hatunmuş.
Çok isteyeni varmış ama ağabeyleri onu kimselere vermiyorlarmış. Karaman Hükümdarı olan ağabeyleri Bâlâ Hatun’ u Adana Bölgesinde hüküm süren bir başka Anadolu Beyinin (Ramazanoğulları) sarayına gelin göndererek nüfuz alanlarını genişletmek istiyorlarmış.
El altından da bu niyetlerini Adana Beyine iletiyorlarmış.
Fakat Bâlâ Hatun kendi muhafız birliğinin komutanı Hamza Pehlivan’ a fena halde tutkunmuş. İki cihan bir araya gelse aşkından vazgeçmeye de niyetli görünmüyormuş. Ağabeyleri bu duruma fena halde bozuluyorlarsa da “gelip geçici bir durum olsa gerek” diye kardeşlerine çok fazla baskı yapmıyorlarmış.
Çok geçmeden Adana Beyi, oğluna Bâlâ Hatun’ u istemiş.
Adana Beyi oğlu da, bileği bükülmez, sırtı yere gelmez bir pehlivan, yaman bir savaşçı ve zeki bir komutanmış. Bâlâ Hatun’ un namı yedi düveli sarmış ve destanlara konu olmuş güzelliği, yaman savaşçılığı ve keskin yönetici zekâsı, Beyoğlu’ nu çok etkilemiş ve gıyabında onun için yanıp tutuşur hale gelmiş. Babasını sıkıştırıyor ve işin bir an önce çözülmesini istiyormuş.
Baba ise teklif bizzat Karaman’ dan geldiği için çok rahatmış ve oğluna kesin olarak sözler veriyormuş.
Beyin bu isteği Bâlâ Hatun’ a ulaşınca ağlayarak ağabeylerine yalvarmış ve Hamza Pehlivan ile evlendirilmesini istemiş. Tabii ki ağabeyleri çok şiddetli bir şekilde karşı çıkarak Adana’ ya gelin gitmesi için hazırlıklara başlamasını istemişler.
Kızın aklına bir kurnazlık gelmiş.
Ağabeylerine; “Bu Beyoğlu mademkinamlı bir savaşçı ve pehlivanmış, Hamza ile yarış tutsun kazanırsa ben Adana’ ya gelin gitmeye razı olurum” demiş.
İşin tatlılıkla ve gönüllü olmasını isteyen her iki taraf da bu öneriyi kabul etmişler. Hele hele Beyoğlu, kendisinden o kadar eminmiş ki bir an dahi tereddüt göstermemiş.
Adana ve Karaman’ dan gelen Kafileler,Güves’ in en büyük meydanı olan Hanönü’ de toplanmışlar. Bir tarafında Süt Çeşmesi, bir tarafında Sancı Pınarı ile şırıl şırıl akan bir derenin iki yakasına toplanan heyetler iki pehlivanın Karaman Kızı için kapışmasını nefeslerini tutarak beklemişler.
Hakemler ortaya gelirler ve yarışma konuları ile kurallarını davullar eşliğinde ilan ederler.
İlk gün yerden yük kaldırma veya ağaç sökme, ikinci gün güreş, üçüncü gün de ok atma ve kılıç kalkan yarışlarıyapılacağı şeklinde duyurulur.
Beyoğlu, hemen meydanın bitişiğindeki sulak alanın içinde gökyüzüne ulaşmak için birbiriyle yarış eden selvi kavaklardan birisini şaşkın ve hayret dolu bakışların önünde yerinden köküyle birlikte sökerek Hıdrellez Kayasına doğru bir mızrak gibi fırlatır.
Herkesin ağzı açık kalır.
Hayret ve övgü nidaları göğe ulaşır.
Hamza’ nın böyle bir işi yapamayacağına dair bahse girenler çok olur.
Hamza Pehlivan’ da yaradana sığınarak aynı kalınlıkta bir kavak ağacını sökerek aksi istikametteki Paşa Tepesine doğru Mızrak gibi fırlatır.
Aynı hayret nidaları gökyüzüne yükselir ve cümle âlem her iki pehlivanın esenliği için dua ederler. Kuvvet yarışması berabere sayılır.
Ama ne olursa olur bilinmez, ( Belki de galip gelse de sonucu değiştiremeyeceğini anladığı için) Hamza Pehlivan yarışmalara devam edemeyeceğine karar verir.
Bâlâ Hatun’ da aynı fikirdedir.
O gece birlikte kaçmaya ve izlerini kaybettirmeye karar verirler.
Kaçarlar.
Fisandun Deresi boyunca ilerlerler. Ancak bunları göz hapsinde tutan ağabeyleri olayın farkına çabuk varırlar ve hemen arkalarından bir birlik çıkarırlar. Fisandun Köyüne birkaç kilometre uzakta olan ve şimdi neredeyse tamamı baraj altında kalan mağaralarda onları kıstırırlar.
Mağaraların önünde yaman cenk olur. Bâlâ Hatun, Hamza Pehlivan ile sırt sırta vererek öyle bir savaşırlar ki akan kanlar oluk olur dereye ulaşır.
Ama her tarafından yaralar alan Hamza Pehlivan artık savaşacak gücü kalmayınca ve tanlar ağarıp gece güne dönmeye meylettiği anlarda yere kapaklanır ve kıskıvrak yakalanır. Askerlerin yaralamamak için özen gösterdikleri Bâlâ Hatun’ da çaresiz teslim olur.
Cenk yerine gelen Sultan ve Beyler Hamza’ nın yüzüne tükürürler. Bâlâ Hatun ise iki cihan aşkının yok oluşunu feryatlar ve gözyaşları içinde yanarak izler.
Başta sözünü ettiğim Karaman’ ın Güneyindeki mağaradan yapılan zindanlara Hamza’ yı kapatırlar.
Yaraları tedavi edilmeyen ve aç susuz bırakılan, bir zamanlar genç erkeklerin ve kızların rüyalarının süsü olan Hamza Pehlivan yaralı bir aslan gibi kendi yaralarını yalayarak kıvrana kıvrana kırk gün dayanır ve sonunda ölür.
Kadir bilir Anadolu ve Karaman Halkı bu zindanlara ondan sonra Hamza’ nın Zindanları derler.
İlk gençlik yıllarımızın oyun alanlarından birisi olan Hamza Zindanları’nın, gerçekliği su götürür efsane şeklinde de olsa öyküsünü duymak ve yazmak ayrıcalığını Allah bana lûtfettiği için bahtiyarım.
Bir kez daha sizlerle bunu paylaşabildiğim için de şanslı olduğumu düşünüyorum.
NOT: Efsanelerde bire bir gerçeklikler aranmaz. Efsaneler, halkın yüzlerce hatta binlerce yıl birbirlerine anlatarak aktardıkları, aslında gerçek öykülerden mülhem ancak anlatıcının sanat ve anlatı gücüne göre şekillenerek günümüze ulaşan edebi metinlerdir. Her anlatıcıdan bir parçayı da içinde barındıran bu metinlerin farklı aktarımlarından katı bir benzeşirlik beklenemez. Ama her efsane bir gerçeği anlatır.