BOSNA HERSEK
Osman Nuri KOÇAK
Üç tane Cumhurbaşkanı var.
Üç tane de Başbakanı…
İki binin üzerinde Milletvekili…
Elbette her şehirde de üçer Belediye Başkanı…
Sıkı durun; Hepsinin üzerinde emperyalizmin bir komiseri.
Yani onca makam teferruat…
Kesin bilinmemekle birlikte, dört buçuk milyon sanılan nüfusun iki buçuk milyonu müslüman Boşnak. Kalanlar gene Sırplar ve Hırvatlar.
Büyük Yugoslavya dağıldıktan sonra Sırplar ve Hırvatlar devletlerini kurmuşlar, Boşnaklar’ a gelince aç kurtlar gibi onların yaşadıkları alanlara üşüşmüşler.
Avrupa’ nın ortasında bir müslüman nüfus istemeyiz diye…
Medeniyete bak.
Hayranım sana Batı…
Avrupa’ nın en büyük dördüncü ordusu olan Yugoslav ordusu Sırp’ laştırılarak tatbikat adı altında Saraybosna’ yı kuşatırlar.
Üç yılın üzerinde resmi rakamlarla 120.000 in üzerinde müslüman katledilir. (800.000 diyen de var.) Uygar Batı seyreder.
Hatta bizzat Hollandalı’ lar Travnik’ in en yüksek tepesine Haç taşıyarak oraya dikmişler.
Rusya’ dan hasta ruhlu ne kadar keskin nişancı varsa “İnsan Safarisi” yapmak için Saraybosna tepelerini yurt tutmuşlar. Binlerce insanı ya vurarak öldürmüşler ya da evlerinden dışarı çıkamaz hale getirerek açlık ve hastalıktan öldürmüşler.
Yeraltından tüneller kazarak civar köylerden ve Türkiye’ den gelen yardımlara ulaşılır. Gene Türkiye’ den giden silahlarla, milislerle, subaylarla birlikte düzenli ordu oluşturularak taarruza geçilir.
Büyük insan Aliya Izzetbegoviç’ in orduları Saraybosna tepelerinden Avrupa’ nın dördüncü büyük ordusunu söker atar.
Ama aynı gün ABD Başkanından gelen bir telefonda O’ na denir ki; “Şu anda taarruzu durdurmazsan seni savaş suçlusu ilan ettiririm” Direnecek olur. Arkasından Türkiye yöneticileri “savaşı bırakmasını ve barış masasına oturmasını” söylerler.
Masaya oturulur ve yukarıdaki garabet yönetim diye kabul edilir. Kesin kazanılmış olan bir savaş sonuç itibariyle kaybedilir.
Bosna’ nın çilesi aynı kuşatma sıcaklığı ile sürüyor.
Çünkü yeni bir savaş kaçınılmaz görünüyor.
Osmanlı Anadolu’ dan daha çok bir Balkan Devletiydi. Her yerde onun izleri var. O izleri takip ederek hayli dolaştık. Her yerde aynı acı, her yerde aynı tecrit edilmişlik, her yerde aynı yoksulluk.
Dünyada bizden başka da kimseleri yok.
Onları gördükçe ve o havayı soludukça Türk Dil Kongresinin önemini bir kez daha yüreğimde hissettim.
Notları yazmaya devam edeceğim…