VİZE KALDIRILSA NE YAZAR
Mahmut TOPTAŞ
08 Eylül 1973 yılında Avrupa’ya turist olarak gidip işçi olmaya çalıştığım günlerde, Avrupa ülkeleri bizden vize istemiyordu ama Avusturya’dan Almanya’ya giriş yapılan gümrükte otobüsteki işçi niyetli turistlerin yarısını geri gönderiyordu.
İşçi niyetli turistlerimiz, otobüsten gidiş-geliş bileti alırdı.
Bir gün önce giden otobüs yarısı boş dönerken, dönüşünü ikinci gün gelen otobüsün sınıra geleceği saate göre ayarlar ve Alman polisinin geri gönderdiklerini orada dönüş otobüsüne bindirirler ve o alınan bileti de kullandırmış olurlardı.
Bizimle gidenlerden geri gönderilenler de öyle yapıldı.
Vize istenmediği halde keyfi olarak geri gönderiyordu.
Şimdi farz edin ki vize kaldırıldı. Havaalanlarında aynı şeyler, keyfi geri döndürmeler olacaktır.
Benim yeşil pasaportum var ama her konferansa gidişte sorgudan geçerim.
Türkiye’de Milletvekilliği yapmış sayın Arif Sağ, Mayıs 2012 de, yeşil pasaportu olduğu halde bir konser için Hollanda havaalanına indiğinde sorgudan sonra geri geldiğini gazetelerin hepsi haber yapmışlardı.
02/12/2002/ tarihli makalemde şunları yazmıştım:
“Rabbimiz, Bakara suresinin 120 inci ayetinde şöyle buyurur: “Sen onların dinine uymadıkça, Yahudiler de, Hıristiyanlar da asla senden hoşnut olmazlar....”
Gönlümüzde iman, kulağımızda küpe olarak dursun bu ayet.
……
Sayın Mesut Yılmaz Başbakan iken sayın Yavuz Donat’la yaptığı ve 07/02/ 1998 tarihli Milliyet’te yayınlanan söyleşide:
“Bizi Avrupa Birliğine almak için istedikleri tek şey, dinimizi değiştirmemizdir.” Diyordu.
Peki de niçin hala ısrar ediyoruz?
Delikanlı, kıza laf atar “Çok güzelsin” der.
Kız cevap verir “Maalesef aynı sözü ben size söyleyemeyeceğim” der.
Delikanlı “Sen de benim gibi şakacıktan söyleyiver” der.
Ama Avrupalılar şakacıktan da olsa söylemiyorlar.
Kırk yıl kapı önünde bekletmek, Afrika’da ormanlar arasında ağaç yapraklarından yaptığı kulübede yaşayan yamyamların insan ilişkilerinde bile yoktur.
………
Sağ-sol ayırımı yapılmadan bütün yazarlarımız “Gavurdan dost, domuz derisinden post olmaz” deyimini içlerinden tekrarlıyorlar ama üzerinde namaz kılınan posta düşman olanlar, düşmanı dost kabul edip dostlarına saldıranlar günübirlik çıkarları için “Kıbrıs’ı verelim ve köşeyi dönelim” derdine düşüyorlar.
“Batı bizi dövse bile bu bizim için bir ayrıcalıktır” inancında olan bir avuç insanın hezeyanlarına kapılmayalım.
Görevleri başında iken hiç adını duymadığımız büyük elçi emeklilerimiz, bir ekrandan öbürüne koşarak “Aman Kıbrıs’ı verelim ve AB’ye girelim” propagandası yapıyorlar.
İki seneye yakın Avrupa’da işçi olarak çalışmış biri olarak diyorum ki, Avrupa’daki işçilerimizin dini ve milli faaliyetlerine yardım etmenizi istemiyorum eğer engel olmasaydınız durum şimdiki halinden daha değişik olurdu.
1974 yılında İsviçre’de dansözlük yapan bir Türk kızı, Türklerin ve Arapların olduğu bir toplantıda bize, “Çalıştığım gazinoda on iki devletten dans gösterisi yapan kadın var. Kıbrıs barış harekatından sonra on ikisi de bana karşı cephe aldılar. Biz de birliğimizi kuralım” demişti.
Dansözün anlayışına ulaşamamış büyük elçilerimizin kılavuzluğunda bir yere varılamaz.
Bu arada ben oldum olası Avrupa Birliğine karşı olamadığımı belirteyim.
Almalarını istemeye karşıyım.
Girmek tarafındayım. Bu nasıl olacak? Denirse Avrupa’daki Türklerin kurduğu dini ve milli derneklere ve ticaretle uğraşan insanlarımıza sahip olalım da demiyorum.
Yetkililerimiz engel olmasınlar yeter. Yani gölge etmesinler başka bir iyilik beklemiyoruz.” Diye yazmışım 2002 yılında.
Bu sene katıldığım konferansa, o şehirde görevli Konsolosun da gelmesi ve birlikte yemek yedikten sonra salona geçmemiz, kahraman işçilerimize moral olmuştur.