ÜLKEDE İHTİYARLIK SORUNU VAR
Mahmut TOPTAŞ
Cumhurbaşkanının, Başbakanın, değerli bir tarikat şeyhinin veya Diyanet İşleri Başkanının, veya cami imamının bir piknik yerinde hanımıyla koşma yarışına girdiğini düşünün.
Önce parti üyeleri, müritler, din görevliler ve cami cemaati onu önce ayıplar sonra....
Sonra her vesile ile dine saldıran televizyon programcıları bu konuyu allayarak pullayarak dillendirirler.
Açıkoturumlar düzenlerler ve bu yarışı yapanın insan içine çıkmasını engellerler.
Eşiyle yarış yapan bir ilim adamını da hem sağcılar, hem solcular, hem de futbolcular ayıplayıcı demeçler verebilirler.
Halbuki Hz. Aişe validemiz bize haber veriyor ve diyor ki: “Ben Peygamberle ayaklarımla yarış yaptım ve ben onu geçtim. Ben şişmanladıktan sonra yaptığımız yarışta ise O beni geçti” (Ebu davud, Sünen, K.Cihad, Bab 68, Hadis 2578)
Şehrin merkez cami imamının bir gün çocuğunu omzuna alarak camiye geldiğini ve sünnet namazlarını kılarken çocuğunun omuzda olduğunu, secdeye varınca indirdiğini, ayağa kalkarken omzuna aldığını düşünün ve arkasından basında kopacak fırtınaya dayanacak bir savunma kalkanı hazırlayın.
Ebu Katade anlatıyor: “Peygamber sallallahu aleyhi ve selem bizim yanımıza geldi. Omzunda Zeyneb’in kızı Ümame (yani torunu) vardı. Namaz kılmaya başladı. Ruku ve secdeye vardığında onu indiriyordu. Başını kaldırdığında Onu da omzuna kaldırıyordu” diyor. (Buhari, Sahih, K.Sütratül müsalli, hadis 393, Edeb, hadis 5650)
İlahiyat fakültelerinde, Cami kürsi ve minberlerinde bu hadisler okunur, okutulur ama uygulamaya gelince bir kısmı işimize gelmediği için, bir kısmı da “yaparsak ayıplanırız” diye uygulanmaz.
Batılı siyasiler, seçim zamanlarında basına da haber vererek günlük yaşantılarından haber yapmalarını isterler.
Çünkü evini iyi idare edenler, ülkesini de iyi idare ederler.
Kur’an-i Kerimin müşahhas/somut örneği olan sevgili peygamberimizin hayatı yalnız bilgi vermek ve bilgilenmek olarak kalmamalı.
O örnek peygamberimizin hayat kumaşı, renk renk, desen desen, bizim hayat kumaşımıza işlenmeli.
Hani kadınlarımız, komşu kadından örnek kanaviçe getirirler. O kumaştan, onun ipliğinden, markasından, renklerin numarasından, iğnesinden bütün malzeme alındıktan sonra örneği önlerine koyarlar ve iğne batırma sayılarına dikkat ederek işlemeye başlarlar. Sayıları bir fazla yaparlarsa olmadığı defolu olduğu gibi, bir eksik yaparlarsa da defolu olur.
Aile yönetiminden devlet yönetimine, komşuluk ilişkilerinden uluslar arası ilişkilere kadar her konuda onu örnek alır ve ne bir fazla ne bir eksik yaparsak hayat kumaşımız defosuz olur.
Hepimiz biliriz ki ilk Müslüman olan dört kişi, Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir’dir.
Biri kadınları, biri genç ve çocukları, biri işçileri, biri işverenleri ve kültürlü insanları temsil eder.
Bu olay bile bizim muhataplarımızın topyekûn insanlar olduğunu, sınıf ayırımı yapılmaması gerektiğini ifade eder.
“Gençliğe sahip çıkalım” sözünü çok duydum da “İhtiyarlara sahip çıkalım” sözünü hiç duymadım. Halbuki milletin şikayetçi olduğu kanunları çıkaranlar ve bu kanunlarla kayırmalar yapanlar, kırkın üstünde adamlar. Uyuşturucu ticareti yapanlar, kadın ticareti yapanlar, babalar, hortumcular, terör örgütü başları hepsi kırkın üzerinde adamlar.
Türkiye ‘de ve dünyada ihtiyarlık sorunu var. Basını ve siyaseti ihtiyarlar yönlendirdiğinden kendi sorunlarının kapatılması için gençlik sorunlarıyla bizi meşgul ediyorlar.
Bizler, kadınlarımızı, gençlerimizi, işçilerimizi, işverenlerimizi, aydınlarımızı aynı yakın mesafeden takip edip iki dünyalarının güzel olması için sevgili peygamberimizin gece gündüz çalışması gibi bir çalışma içine gireceğiz.
Mesela bu günden başlayarak bir çocuğa, bir ihtiyara, bir kadına, bir aydına, bir işçiye, bir işverene Kur’an-i Kerimi manasıyla beraber öğretme çabasına girelim.