Bizim köyde kavga, Kasım ayında cami önünde, öğle namazı ile ikindi namazı öncesi olurdu. Yumruklu, taşlı sopalı kavga olmazdı, sözlü olurdu. Neden Kasım ayı? diyeceksiniz. Anlatayım, bizim köy, Karamanoğlu Mehmet beyin Genel Kurmay Başkanı Göcer bey tarafından kurulmuş. Geçimleri yalnız hayvancılıkmış. Hayvan deyince başka hayvanlar değil yalnız keçi anlaşılsın. Dağlarımızda koyunun gezmesi ve karnını doyurması kolay değildir. Keçi, yedi dağı dolaşacak ve karnını ancak doyuracak. Ekmek ihtiyacını karşılayacak kadar buğday, arpa, nohut, sebze ve meyveler de yetiştirilirdi. Filanın keçileri, filanın tarlasına girer, ekininden yer. Filanın keçileri, filanın bahçesine zarar verir. İşlerin çokluğundan birbirlerini göremediklerinden kavga çıkaramazlar. Ne zaman Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında mahsul toplanır, Ekim ayında tekrar ekimler yapılır işte Kasım ayında elleri boşa çıkınca dilleri çalışmaya başlar. Namaz kılmak için camiye gelir ve caminin önünde keçi sahibini görünce ağız kavgası başlar. Ağız kavgasını ancak Ezanı Muhammedi keser. Kavga edecek adamlar, namaz kılmak için camiye gelenlerdir. Değişen bir şey yok. Dünya genelinde insanlar, deniz kenarında kumsalda kendilerine evler yapmak, kaleler kurmak için sahilde sınır çizdikleri gibi bize de sınırlar çizivermişler ve biz çocuklar birbirimize “Benim ülkem benim ırkım daha güzel, benimkisi daha büyük, yok benimki daha geniş kavgasına tutuşturulmuşuz. “Bana da bana da” diyerek dünya sahilinden pay isteyenler de mevcut evlerinden de oluveriyorlar. Birbirimizle kavga etmemizin temelinde işsizliğimiz de büyük etki etmektedir. Bizim caminin önündekilerin hepsi abdestliydi ve camiye gelmişlerdi. Kobani’den Yemen’e kadar, Afganistan’dan Nijerya’ya kadar bütün İslam aleminde ağzı oruçlu insanlarımız işsizlik nedeniyle birbirlerinin kanıyla yeni sınırlar çiziyorlar. Bu durumdan sıkılan, “Onlarla aynı dinden olduğum için utanıyorum” diyen işsiz hocalarımız da Televizyonlardan, kürsülerden, minberlerden İslam’ın müsamahasından, dostluğundan, sevgisinden, hoşgörüsünden, peygamber efendimizin Yahudi ve Hıristiyan arkadaşlarının olduğundan bahsediveriyorlar ve arabozucuların işini kolaylaştırıyorlar. Bizim sınırlarımızı çizmek için, bizi birbirimizle kapıştırmak için aramızda dolaşanlara bir şey olmasın diye arabozuculara karşı hoşgörülü, ama çiziliverilen sınırına yaklaşmak için gönderilen kardeşine karşı horgörücü hale getiriliverildik. Hepimizin kendimize göre Müslümana düşmanlık gerekçelerimizi de bize söyleyiveriyorlar. Beynimizin yorulmaması için bize bunu yapıveriyorlar asıl düşmanlarımız. Halbuki Rabbimiz bizi uyarmıştı:
ُنِيبِين َ يلَُِهيِ ات قُوهُت هت َِييُُُت ُصُلَُةهه ُلُت هت نت ُُو ُنيَ ُنِيُيرَك ََهه ُنيَ ُنِييُهه هت يُرُا َي َُنِيْ هت ناُُُت اِيُِيك ُل ُ ِزَبيٍ اَُيب َييََُُِْه ُنت ٍيرُا “O’na (Allah’a) yönelerek O’ndan sakının. Namazı dosdoğru kılın. Dinlerini parçalayıp, guruplara ayrılan müşriklerden olmayın. (O müşriklerden) Her gurup kendi yanındakiyle sevinir.” Şimdi o hastalık bize geçmiş. Herkes kendi anlayışını din haline getirmiş ve en iyisi kabul etmiş, kendi gibi düşünmeyeni yok etme yoluna sürülmüş. Hiç ayırım yapmadan son üç ay içinde dünya genelinde ve Türkiye özelinde Müslüman siyasilerin, dervişlerin, hocaların, mücahitlerin ağzından çıkan kelimelerin hesabı yapılsa en fazla dinime düşman olanlar için mi çıkmış yoksa dinime inandığı halde kendisi gibi hareket etmeyen Müslümanlar hakkında mı çıkmış. Daha önce de yazdığım ve söylediğim gibi Müslüman’ın hatası amelde, kafirin hatası temelde. Onun için kalbinde zerre kadar iman olanı düşman olarak görmeyeceğiz ve bütün gücümüzle dinime düşman olanlara yöneleceğiz. Haydi, bu gün bu makaleyi okuduktan sonra bu güne kadar aleyhinde konuştuğun bir Müslüman guruptan birini ziyaret et ve ihtilaflı konulara hiç girmeden gönül alıcı sohbetten sonra ayrıl ve bu tür görüşmeleri devam ettir. Rum Suresi Tefsiri 32-39. Ayet-i Kerimeler