İNSAN KEŞFİ DÜNYANIN EN DEĞERLİ KEŞFİDİR
Mahmut TOPTAŞ
Her insan bu dünya galerisinde eşi bulunmayan nadide bir varlıktır.
Her insanın parmak çizgileri diğerinden ayrı olduğu gibi, ruhi çizgileri de apayrıdır.
Anlayışta, söyleyişte, yazışta, okuyuşta görüşte (v.s.) ki ayrılıklar ruh çizgilerinin ayrılığı kadar fazladır.
İnsanlardaki bu farklılığı bilen alimlerimiz “İnsan adedince Allah’a giden yol vardır. Ancak bütün yollar Rasülüllah’dan geçmelidir” demişler.
Yani her insanın kendine özgü bir dünyası vardır. Ancak bu dünya Kur’anın çizdiği alan içinde kurulursa kişi mutlu olur.
Rabbimiz “Herkesin yöneldiği bir yönü vardır” buyurur. (Bakara süresi ayet 148) Herkesin bir yönü vardır. Ama insan isterse bütün yönleriyle Rabbine yönelebilir.
Ve yine Rabbimiz buyurur. “De ki herkes yaratıldığı doğrultuda hareket eder” (İsra süresi ayet 83)
İslâm'i terbiye kişilerin yaratılışta getirdikleri kabiliyetlerini değiştirmez.
Ömer’in (R.A.) fıtratında olan şecaat İslam’dan önce zulüm aleti iken, İslâm’dan sonra adalete hizmet etmiştir.
Şecaat değişemez. Kullanıldığı alan değişir.
Bu gün trilyonlarca dolar veya ruble, genetik, sibernetik, psikolojik, sosyolojik araştırmalara harcanmakta, kesin sonuçlar alınamamakta.
Irak sosyolojisi ve psikolojisi üzerine yapılan bütün araştırmalar, doktora tezleri, askeri ateşe raporları batının bütün bilgi ve bulgularını alt üst etti.
Geri kalmış ülkelerin uzaktan kontrollü robot devlet yöneticileri bile hiç ummadıkları bir zamanda ipleri koparmaya kalkıveriyor.
Onun içindir ki Kur’anı Kerimde Allah (c.c.)’dan sonra en çok bahis edilen insandır.
En iyi insan mütehassısı da Peygamber Efendimizdir. O, Ebu Zer ile Abdurrahman İbnül Avf, Ömer ile Bilali, Halid b. Velid ile Ümmü mektumu, Amr b. As ile Ebu Süfyan’ı (Allah hepsinden razı olsun) iyi keşfetmiş ve en iyi şekilde değerlendirmiştir.
“Gaybı Allah bilir. İnsana bakınca iç dünyasını nasıl bileceksin?” denebilir. Doğru gibi görünen bu söz yanlıştır.
Mihenk taşı kullanmadan altını ve kaç ayar olduğunu bilen bir sarrafa “Nasıl biliyorsun?” dediğimde, “Nasıl bildiğimi bilemem tarif edemem” diye cevap vermişti.
Yirmi sene altının yanında kalınca o bilgi ona geçmiştir.
“Demir tavında dövülür” sözü doğrudur. Ama demirin tavını nazari olarak öğretmek kolay değildir. Demircinin yanında yıllarca kalacak, işin “püf” noktasını öğrenecek, on beş sene annesinin yanında kalan kız çorbaya ne kadar tuz atılacağını el kararıyla öğrenir. Tencere büyüdükçe elindeki tuzda büyür ama gramını bilmez.
“Meslek sırrı” denen şey, sahipleri tarafından gizlendiği için sır denmemiştir. Öğretilmesi kelimeyle, formülle mümkün olmadığı ancak yanında yaşamak, haliyle hallenmekle mümkün olduğu için “Meslek sırrı” olmuştur.
İslam’da ilimle amel iç içedir. Amelsiz ilimden Allah’a sığınmıştır Peygamberimiz (s.a.v.)
Her şeyin ilmi ehlinden öğrenildiği gibi onun tatbiki de yine ehlinden öğrenilir.
Doğuştan gelen kabiliyetler doktorun neşteri gibidirler. Onunla insan da öldürülür. İnsan da ameliyat edilir.
Bir zamanlar zulüm aleti olarak kullanılan Hz. Ömer’in kabiliyeti, Müslüman olunca adalete dönüşmüştür.
İnsanların fıtri özelliklerini yok etmek yok, terbiye etmek var.
Allah (c.c.) buyurur “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyiniz. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara kazandıklarından bir pay vardır.” (Nisa süresi ayet 32)
Yani her insanın kendine has üstün tarafı vardır. Hiçbir kimse diğerindeki üstünlüğü istemesin.
Televizyonda gördüğümüz İngiliz bilim adamının eli, ayağı, başı, gözü, dili her tarafı felç olmuş ancak beyni iyi çalışıyor ve yeni keşiflerde bulunmuş.
Muhammed Ali gibi boksör olsaydım, Yaşar Doğu gibi güreşçi olsaydım, Mehmet Akif gibi şair olsaydım diye temennide bulunma. Allah sana da öyle bir özellik vermiş ki; yedi milyar insandan onunla farklısın sen.
Ancak “İnsanlar da madenler gibidir” onların keşfedilmesi, gün yüzüne çıkarılması ve işlenmesi gerekmektedir.
Köylerde ve büyük şehirlerin bulvarlarında milyonlarca insan keşfedilmeden, işlenmeden mayasındaki gizli madeni çıkaramadan bu dünyadan çekilip gitmekte.
İnsanlar için yaratılan madenleri, suları bulup çıkaran maden mühendislerine su mühendislerine değer verilir, onları yetiştirecek fakülteler açılır da insanların iç dünyalarındaki kabiliyetleri keşfedecek insan mühendisliğine öncem verilmez. Her şeyin aslı piyasadan çekilince sahtesi ortaya çıktığı gibi insan mühendislerinin de sahteleri ortaya çıkmıştır.
İş, ailelere ve öğretmenlere düşmektedir.