Yurt dışında Avusturalya’dan Avrupa başkentleri, yurt içinde bir çok il ve ilçede konferans olarak verdiğim “ÖLÇÜMÜZ İSLAM” konferansıma başlarken bütün gözler benim üzerime döner.
Ben sahnede yarım dakika sessiz kalırım, dinleyiciler merakla bakarken ben, bir sandalyeye doğru yürürüm, sandalyeyi elime alır yukarı kaldırırım.
Seyirciler henüz bir şey dinlememişlerdir.
Merakla yalnız bakmaktalar.
Sahnenin tam ortasında dururum. Sandalye havada, ben seyircilere sorarım: “Bu sandalyenin kilosu kaçtır?
Cevaplar beş, üç, on, sekiz gibi değişik gelir.
Ben de onlara “Atın atabildiğiniz kadar” derim.
Ben de tahmin etsem, benimki de atma olur” dedikten sonra “Yedi milyar insanı Konya ovasında toplasak, hepsinin görebileceği şekilde bu sandalyeyi ekranlardan göstersek ve ellerine verdiğimiz kumandayla “herkes sandalyenin kilosunu yazsın” desek hepsinin ki yine tahminden öteye gitmez.
İslam’a göre hepsi hukuk karşısında eşit olduğuna göre hiç bir kişi, aile, kabile, devlet, diğerine “Benim dediğim doğrudur” diye dayatma yapamayacağına göre bu sandalyenin kilosunu nasıl belirleyeceğiz?
Çağımızda bunun için iki yol var.
Söylenen rakamları oylamaya sunarız bir.
Veya teraziyle tartarız iki.
Yedi milyar insana “Tartalım mı, oylayalım mı? Diye sorsak, haksızlıkta zırva yapmış gaddar, zalimler dışında herkes “Tartalım” der.
Üzerinde oturduğumuz sandalyenin kilosunu bilsek de bilmesek de üzerinde oturmamızda hiç bir kar veya zarar yok.
Onun bile kilosunu belirlemede kişilerin, ailelerin, kabilelerin, devletlerin parmak sayısına değil terazinin söylediğine inanıyoruz.
Yirmi dört saat 365 gün yaşadığımız hayatın kriterlerinde teraziye mi yoksa oy fazlalığına mı boyun eğelim? Dediğimde salondan “Terazi” cevabı geliyor.
“Geleneksel aile kriterleri” cümlesinin İslam hukukunda karşılığı “Örf, adet” kelimeleridir.
Örf ve adetin kriter olması için o konuda Nassın/Ayet ve Hadisin olmaması gerekir.
Yani terazinin olmadığı yerlerde nassa aykırı olmayan geleneklere, örflere, adetlere uyulur ama Nassın, yani terazinin olduğu yerlerde gelenek, örf, adet geçersizdir.
Terazinin olmadığı zamanlarda harmandaki buğdayı tahminle satarlardı ve satış da geçerli idi. Ama günümüzde her yerde kantarlar olduğu için tonlarca mahsulü kantarlarda tartıyorlar.
Tartının olduğu yerde tahmini satış yapmazsınız.
Altın bilezik alırken bileziğin gramını oy çokluğuyla belirlemeyi kabul etmiyorsunuz ama çocuğunuzun iki dünyasının iyi veya kötü yönde etkileyecek kararlarda teraziye değil de bir parmak fazlasına razı olursanız dünyamız bu günkü gibi olur.
Arabanız, evinizin önünde yaklır, çantanız kolunuzda bile güvende olmaz, canınız bile güvende değil....çünkü çocuklarınızın eğitimini parmak kararlarıyla yapıyoruz ve madde perest insan yetiştiriyoruz.
Elli lirası için adamı öldürebilecek eğitim veriyoruz.
Evrensel doğrular oylanmaz.
Evrensel doğruları da evreni yaratan koyar.
Evreni yaratan Rabbimiz gönderdiği her kitabı terazi olarak indirdiğini haber verirken şöyle buyurur:
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ
“Yemin olsun ki, insanlar adaletle ayakta dur¬sunlar diye, Peygam¬berlerimizi apaçık delil-lerle gönderdik ve yanlarında kitap ve (adalet) tera¬zisini indirdik....” (Hadid süresi ayet 25)
Evrensel olmayan hukuk, evrende yaşayan yedi milyarı kapsayamaz.
Henüz evreni tanımayı tamamlamayan insanoğlu nasıl tabiata bir fizik kanunu, kimya kanunu, koyamadığı gibi, yalnız keşifler yaparak hayatı kolaylaştırdığı gibi evrensel bir hukuk kuralı da bu güne kadar koyamamıştır.
Tabiat kanunlarına uyum sağladığımız oranda rahat ettiğimiz, uymadığımız zamanda rahatsız olduğumuz gibi evreni yaratan Rabbimizin evrensel hukukuna uymadığımız için de çağımızın en fazla ihtiyaç hissettiği güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız.