DOKUNULMAZLIK
Mahmut TOPTAŞ
Ana sütünden değerli mama yaptıklarını iddia ettiler, elli yıl bizim çocuklara batı üretimli mama yedirdiler, ana sütünden mahrum ettiler, sonunda ana sütüne eş bir şeyin olmayacağına karar vererek Rabbimizin tabiat kanunlarının kendi ürettiklerinden iyi olduğunu kabul ettiler.
Güneşten daha değerli cildi bronzlaştıran ışık elde ettik dediler, insanları cilt kanseri yaptılar ve tekrar güneşe döndüler.
İki evliliği yasakladılar, zinayı serbest yaptılar, bir çok dost tuttular ve aile müessesesini yıktılar.
Şimdi televizyonlardan altmış yıl evli kalabilen Müslüman aileleri aydan gelmiş insanlar gibi sunmaya çalışıyorlar.
Dokunulmazlığa dokundular.
İslam’a uygun olmayan dokunulmazlık, zarar vermeye başladığı için kaldırdılar.
Aslında kanun ilk çıktığı ve ilan edildiği gün zararını vermişti.
Milyonlarca insan arasından bir avuç insan seçilip dokunulmazlık zırhına büründürülmekle ayırımcılık yapılmıştı.
Mekke müşriklerinin, soyluları, güçlüleri değil de zayıfları cezalandırdığı bir dönemde suç işleyen soylu birinin afvı için sevgili peygamberimize gelip afvını istediklerinde:
“Bu suçu, kızım Fatıma da yapsa cezasını verirdim” diye sevgili peygamberimiz, insanlar arasında ayırıp yapılamayacağını ifade etmişti.
Bir tarafta suçluyu koruyup kollayan ve evinde barındıran insanları kanunlarla cezalandıran kanunları çıkaranlar öbür madde ile suçluyu parlamentoda koruyup kollayan ve saklayan kanunlar çıkarabiliyor ve buna da çağdaşlık deniyor.
Rabbimiz Hucurat süresinde bütün insanların bir ana ve babadan meydana geldiklerini, birinin diğerinden üstün olmadığını, üstünlüğü Rabbin kanunlarına uygunlukla sevap bakımından üstünlük sağlanabileceğini haber vermiş.
Kanun karşısında herkes eşit demiş.
Rabbimiz:
لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ
“O (Allah) yaptığından sorulmaz. Onlar ise sorulurlar.” Buyurur.
Yani bu ayet halkımızın diline “Hikmetinden sual olunmaz” diye geçmiş.
Sorguya çekilemeyen yalnız Allah celle celalühtür.
Bütün insanlar, İslam Hukuku karşısında bir tarağın dişleri gibi eşittirler.
Mekke’li kafirlerin insan yerine koymadıkları köle ve Habeşli simsiyah olan Bilal’i Habeşi, sevgili peygamberimiz ile aynı sofrada oturmuş birlikte yemek yemiştir.
Aradan yıllar geçmiş batıda krallar, soylular, kontlar, askerler…dokunulmazlık zırhına bütünmüşler ve halka akla hayale gelmez işkenceler uygulamışlar.
1748 yılında Fransa’nın Frejüs’de Emmanuel Sieyes dünyaya gelmiş, önce papaz sonra siyasetçi olmuş ve kamu hukuku dalında eser vermiş. Dokunulmazlıklar üzerine şunları yazmış: “Başkasına zarar vermeyeceksin” Bütün yasalar, bu anayasanın işlenmesinden doğar.....” demiş.
Şimdi, ayrıcalıklara bu açıdan bakalım. Toplum içinde bir yada birkaç kişiye yasa karşısında dokunulmazlık tanıyan ayrıcalıkları benimsemek, bu ayrıcalıklardan yararlananlara “Başkasına zarar verebilirsin” demekle birdir.” (Prof. Dr. İlhan F. Akın, Kamu Hukuku181, İst. 1974)
Sieyes’in kitabında ki “Başkasına zarar vermeyeceksin” cümlesi sevgili peygamberimizin: “Zarar vermekte yoktur, zarar görmekte yoktur” hadisinden eksik bir alıntıdır. (Hadis için bak, İbni Mace 2/784, hadis no: 2340, 2341, Ahmet, Müsned, 1/313)
05.08.2001 tarihli makalemde bu konuyu işedikten sonra son cümle olarak şöyle yazmıştım:
“Kanundan güç alarak dokunulmazlığı olanlar, parasından güç alarak dokunulmazlığı olanlar, Makamı nedeniyle dokunulamayanlar, rütbesine güvenenler, bilek gücüne dayanarak hesap vermeyenler, gazetesinin gücüne güvenenler, iyi bilsinler ki her çıkışın bir de inişi vardır. “Merdivenden çıkarken yanından geçtiklerine iyi davran. Çünkü düşerken de onların yanından geçeceksin” denilmiş.”