BİR HOŞ MEKAN BİR GÜZEL İNSAN
Mahmut TOPTAŞ
Her iş gününün ikindi üzeri Karaman’da Mehmet Bey parkındaki kahvede yaptığım her öğrenciye açık derslerden Bakan, Milletvekili, Profesör, Genel Müdür gibi bir çok bürokrat yetişti.
İstanbul’a gelenlerle sohbetlerimiz haftada bir olmak üzere yıllarca devam etti.
O günleri yazan bir değerli arkadaşım Ahmet Tek beyefendi Anadolu Ajansı genel Müd
ür Muavini iken yazdığı bir makaleyi şu anda İmam, Vaiz ve Müftü olarak hizmet veren arkadaşlara örnek olsun diye sunuyorum:
“BİR HOŞ MEKAN BİR GÜZEL İNSAN
Karaman Bakış dergisinin ilk sayısı için kaleme aldığım Mehmet Bey parkının sıcaklığını unutamayan başkaları da, umarım kendi bakış açılarından değerlendirmelerde bulunurlar.
Bu hoş mekanının güzel insanlarını hatırlamak daha anlamlı olmalı. Bu düşünce ışığında, bir güzel insanı, kelimelerin dar çerçevesi içinde bile olsa tanıtmaya çalışacağım.
Bir insanı tanıtmak, o insanı size yakın kılmak gibi bir işlevi asla üstlenmez. Bu kişi sizin dost olarak, saygı ve hürmetle andığımız biri ise zaten onun sınırlarını siz tespit etmişseniz, burada yapılacak olan bu kişinin güzelliklerini sergilemekten daha çok, belki anılara doğru bir yolculuk olur, o kadar.
Kimin için söylendiğini bilmesem de hep ağırlığı olan ve bugüne kadar ikinci bir kişiye giydiremediğim ''Hiçbir kapı, altından geçerken onu eğilmeye mecbur edemez'' cümlesini tereddütsüz, deri gibi vücudunun parçası haline getiren tek kişi o, benim gözümde.
1970’li yılları gözünüzün önüne getirin. Kara, kuru, bir yiğit köylü çocuğu. Şivesi, geldiği bölgenin tınısını taşıyor. Derin göz çukurunda 2 siyah “algımetre”. Sizinle konuşurken, sohbeti koyulaştırırken kendisini anlayıp anlamadığınızı ölçme aygıtının ibresi iki göz, o günlerden hatırladığım.
Bir de zekâsının yüksekliği. Okuduğu her şeyi paylaşma çabası, bunları anlattıkça zenginleştiği, okuduklarını unutmaması, analiz yeteneği. Zihinsel çapı, (Elbette o günlerde ve sadece bana göre) Karaman ölçeğinde kimseyle mukayese edilemez.
Okumaya doyamadığım yıllar, kim neyi önerirse su gibi içtiğim günler. Çevirilerin yeni başladığı dönemde her yeni ismi onunla duyuyoruz, ondan dinliyoruz. Hamidullah, Kutup kardeşler, Mevdudi vb. Bilginin temeline inilmesini öğütleyen bir bilge. Oysa şimdi düşünüyorum da, aramızdaki yaş farkı sadece 8-10 yıl kadarmış.
Kendisi bilmese de öğütlerini bir ömür boyu dağarcığımda taşıdığım, sohbetinden yararlandığım, davranış olarak şekillendirememiş olsam bile zihnimin derinliklerinde hep koruduğum, insani ilişki biçimini önemsediğim bu güzel insanla ben Mehmet Bey parkında tanıştım.
Etrafında nasıl da kümelenirdik. Her birimiz ne kadar aç ve susuzuz ki, dinlemekten hiç bıkmıyorduk. Eminim, kendisini can kulağıyla dinleyen bizlerin çay parasını çoluk çocuğunun rızkından kısarak ödüyordu. Ne hikmetse çay paralarını hep kendisi ödemeye mecburmuş gibi davranırdı. Şimdi anlıyorum ki, o cömertlik abidesi, ödediği çay parası yüzünden çoğu kez evine boş ceplerle gidiyordu.
Onu tanıdığım yılı tam hatırlamıyorum ama 1975 olabilir. Daha sonraki yıllarda ise ara sıra yüz yüze görüştüğüm o güzel insanın benim gönlümde yeri bir başka. O, tanıyanların “Mahmut abisi” olurken, benim daha çok “Mahmut Hocam” oldu. Hocam ne çok hakkın geçti bana, bir bilsen. Hiçbir zaman ödeyemeyeceğim hakkını helal etmeni isterim.
Halen Milli Gazetede günlük yazıları yayımlanan hocamın en iyi okuyucularından biriyim. Kendi ifadesi ile “İyimserliğimi bozamazsınız” diyen Mahmut Toptaş hocam, bakın bir yazısında bu durumunu izah ederken, “Allah'ın yarattığı her insan değerlidir. Onun için ben iyimserliğimden vazgeçmeyeceğim. Kimseden ümidimi kesmeyeceğim'' diyor. O amansız bir iyimser. İyimserliği cömertliğiyle yarışır.
Göcer köyünde 1947 yılında doğan Mahmut Toptaş, özgeçmişinde şu cümlelere yer vermiş:
“Babam, sözü senet, sır saklayan, güvenilen, hiçbir zaman veresiye alış veriş yaparak borca girmeyen bir adamdı.
Babamdan etkilenmişim ki ben de taksitle alış veriş yapmam; borç para istemem; halimi kendimden başkasına söylemem. Sevinilecek hallerimi eşim, çocuklarım ve dostlarımla paylaşırım ama üzücü olayları benden başka kimseye söylemem.”
Mahmut Toptaş'ın her sözünü senet belleyen ben de derim ki; ''Hocam Allah gücünü artırsın. Sevenlerinden sadece biriyim ve seni tanımak benim için gerçek bir onur.''
Mahmut Toptaş'ın özgeçmişindeki bir başka husus ise bugün Ahmet Cicibıyık'ın sahibi olduğu Uyanış Gazetesini askerlik dönüşünde bir grup arkadaşıyla birlikte 1969 yılında çıkarmış olmalarıdır. Hocam o günleri ifade ederken, ''Gazetedeki ilkyazımı kırk yıllık arkadaşım, bu arkadaşlığımı kız kardeşiyle evlenerek akrabalığa çevirdiğim Muzaffer Can hocayla hazırladığımız, Hz.Ömer’de Tecelli Eden İslâm Adaleti başlıklı yazı serisi olmuştur'' demektedir.
Mahmut Hocam sayesinde tanıdıklarımızın sayısı da hiç az değil. Bir İbrahim Abi, Muzaffer Can, Hasan Seyithanoğlu gibi hatırladıklarım bu isimlerden bir kaçı. O yaşıtlarımızı birbirine tanıştıran, yakınlaştıran özelliğini bugün de sürdürüyor.
Hocamın, sınava girip kazandığı, ancak 2 ay kadar görev yaptığı Ayasofya Camii imamlığının öyküsü ise çok renkli. Mahmut Hocamın Ayasofya'da niye kısa süreli görev yaptığını ya kendisinden ya olayın tanıklarından dinlemek veya o günlerin gazete kupürlerinden okumak daha doğru olur kanaatindeyim.
Mahmut Hocam, Karaman Bakış'ın temeline de harç koymaktan geri kalmayacaktır. Çünkü buna en çok, sevgili dostları Ahmet Cici ve Dindar Dilbaz'ın ihtiyacı var. Hocam ise her ihtiyaç sahibinin yanına koşmadan edemez. Biliyorum ki, “Hocanın rahmetlisi olur, emeklisi olamaz'' diyen Mahmut Toptaş, Karaman’a Bakış’a destek vermeden yapamaz. Çünkü “Şifa” belki bir dergi sayfasından gelecektir.”
Aylık “Karaman Bakış” dergisi yıl 1, sayı 2, 01.02.2008
Ahmet Tek (Anadolu Ajansı emekli Genel Müdür Muavini)