AVRUPADAKİ MÜLTECİLRE KUCAK AÇALIM
Mahmut TOPTAŞ
İnsan ormanında kendinizi kaybettiğiniz oldu mu hiç.
Bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız binlerce insan arasında, yapayalnız kaldığınız oldu mu.
İsviçre’nin Cenevre kentinde insan selinin arasında arkadaşımla beraber kendimizi çölde gibi hissettik.
Dil olmadığı için yol da yok.
Kaçak yollardan İsviçre’ye girmişiz ve Fransa’ya gidecek orada işçi olacağız.
Nereden nasıl gidileceğini de bilmiyoruz.
Çaresizlik içinde kıvranırken birden dünyanın en tatlı, en sevimli, en güvem veren bir sesi duyuverdik.
Yanımıza yaklaşan karayağız bir delikanlı bize “Selamün aleyküm” deyiverdi.
Ben, o güne kadar selamın bu kadar tatlı olduğunu, çöldeki susuz adama sunulan bir bardak sudan daha serinletici olduğunu bilmiyordum.
İkimizin de yüzünde bir gülümseme belirdi ve ona sarıla kaldık.
Bize önce bir taksici buldu ve kaçak yollardan Fransa’ya sokmasını teklif etti ama Cenevreli şoför kabul etmedi.
Bir başka şoför buldu ve normal gümrükten geçirmesini istedi ve biz onunla geçen bazı maceralardan sonra Fransa’ya geçtik, iş bulduk, işçi olduk.
Bunu şunun için hatırlayıp yazıyorum:
Avrupa Birliğinin neresinde işçi, öğrenci, işveren, memur olan sizler, bulunduğunuz şehre gelen mültecilere hiç bir şey yapamasanız da yalnız selam verseniz, sizler içim basit gibi gelen o selam, onlar için dünyanın en değerli hediyesidir.
Bu hediyeden mahrum bırakmayın onları.
Kamplarını her hafta düzenli olarak ziyaret ediniz.
Kampta görevli olanlarla iyi ilişkiler kurmaya önem veriniz.
Bulunduğunuz şehirde cami hizmeti veren kurumlarla temasa geçerek kampta mülteci çocukları, kadınları ve erkekleri için bir Kur’an kursu açabilirsiniz.
Mültecilerin eğitimli olanlarından da yararlanabilirsiniz.
Kamp içinde kurs açmanıza izin alamadığınız yerlerde kampa en yakın camide bu kursu verebilirsiniz.
1944 yılında Rusya içinde yaşayan ve Alman taraftarı olduğu için Almanya’ya taşınan 20 bin Tatarın başına gelenler bunların başına gelmemesi için gayret gösterin.
Emekli parası yetmeyen, camiden eve, evden camiye gidip gelenler, “kampa giderken bir şeyler götürmem gerekir ama param yok” diye sızlananlar, parasız gidiniz, selam veriniz ve gülümseyiniz.
Karacaoğlan’ın:
“İlleri var bizim ile benzemez
Dilleri var bizim dile benzemez” dediği soğuk yüzlülerin, kucağında çocuk taşıyan mülteciye çelme takıp yere düşüren kadın muhabirlerin olduğu diyarda selam, en sıcak ve en sevimli hediyedir.