Yurt muhabiri, yaşadığı il ve ilçeden bağlı olduğu medya kuruluşuna haber, fotoğraf ve görüntü ileten kişidir. İster Anadolu’nun en uzak köşesi, ister Trakya’nın güzel bir beldesinde olsun, ani gelişen olayları, felaketleri, kazaları ve her tür etkinlikleri güç koşullara rağmen izleyen, bilgilerini toplayan ve bunları geciktirmeden yayın organına ulaştıran tutkulu kişidir, yurt muhabiri.
Türkiye’nin haber havuzuna en temiz, en duru, en saf ve yürek burkan, gülümseten, ağlatan, hüzünlendiren ürünlerini yurt muhabirleri akıtır. Onlar sadece yaşadıkları il ve ilçelerde tanınırlar. Hepsini heyecanlı, duyarlı, tutkulu, şevkli kişiler olarak görmek doğru değildir. Ben, büyük bölümünün böyle olduğuna ve birbirlerine benzediğine inanırım.
Yurt muhabirlerinin kimi fotoğraf çekmeyi, kimi görüntü kaydını, kimi haber kaynağından bilgi almayı, kimi olay yerine erken ulaşmayı beceri olarak geliştirmiştir. Çıkar ilişkisi peşinde olan, siyasetten nemalanma çabası güden, haberi duyunca ayakları yerden kesilmeyen, duygu ve heyecan yoksunu kişilerin yurt muhabirliği uzun ömürlü olmaz. İşe başlamalarıyla bırakmaları arasında çok az gün olur. (Yanlış anlaşılmasın, muhabirlerden söz ediyorum. Elinde bir not defteri, bir çanta, gazeteciyim diye gezenler, yıllarca aynı cümlelerle, yazı yazdığına inanan kişiler ayrı bir yazının konusu.)
Yurt muhabirliği bir gelir kapısı değildir. Kadrolu çalışmazlar, sosyal güvenceleri yoktur. Ürettikleri veya yayınlanan haber ve görselleri için prim alırlar. Primleri ise gıpta edilecek kadar yüksek değildir.
Koşulları zor, geliri düşük, zahmetli bir meslek olan yurt muhabirliğine talip olmanın ve bunu sürdürmenin temelinde hangi etken vardır sorusunun yanıtı da tek değildir. Kimi gazeteciliğe tutkundur, kimi yaşadığı şehrin her olayına tanıklık etmek ister. Türkiye’de kadrosuz, güvencesiz, prim esasına göre çalışan yurt muhabiri sayısı 1500 civarındadır.
Uzun yıllarmedyada, yurt haberleri birimlerinde yöneticilik yaptım. Bu nedenle yurt muhabirlerinin çoğunu tanıma imkanım oldu. Haber yetenekleri, kişisel özellikleri, haber kaynaklarıyla münasebet tarzları gibi mesleğin özüne ilişkin vasıflarını takdir ettiğim yurt muhabirlerine sahip çıkma gayretinde oldum.
Bu kadar uzun girişi yapma gerekçem, yaşadığınız yerleşim yerlerinden geçilen veya geçilmeyen haberleri duyduğunuzda, bunların taşıyıcılarının yurt muhabirleri olduğunu bilmenizi istememdir. Bir de size bir yurt muhabirini anlatma niyetimdendir.
Bolu’nun Mudurnu ilçesinde yaşayan İlhami Çetin, 40 yıldır yurt muhabiridir. Fotoğrafçı dükkanını kapatalı yıllar oldu. Dükkan kapandı ama fotoğraf makinasını bırakmadı. Objektifler, asla objektif değildir. Kamera veya fotoğraf makinası, sahibinin ruh haline dönüşme yeteneğine sahipcihazlardır. İlhami Çetin’in naifliği, yüreğinin sıcaklığı, insancıllığı, toplumsal duyarlılığı, doğa sevgisi, objektifine de yansımıştır.
İlhami Çetin’in objektifinin gıdası, Bolu’nun güzellikleri, insanlarının el emeği, insan yüzleri, kuşlar, balıklar, kediler, köpekler ve her tür canlıdır.
Bir tarihte, yine Türkiye’nin kar altında olduğu bir kış günü, İlhami’den haber geldi. Fotoğraf ve haber metni örtüşüyordu. Haber yayına verildi.
Haber, Bülent Ecevit’in Köy-KentProjesi’ni başlattığı belde olarak hafızalarda yer alan Taşkesti’dendi. Burada yaşayan ve seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlayan bir vatandaşın 16 aylık kızı hastalanmış, baba kızının tedavisini yaptırmak için Mudurnu Kaymakamlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na (SYDV) başvurmuş, yardım talebinde bulunmuştu.
Haberi ilginç kılan olay, çocuğun, annenin ve babanın, hasta olduklarını beyan etmelerine rağmen, SYDV yetkililerinin yardım yapmayı, Taşkesti İlköğretim Okulu’nun bahçesindeki karların temizlenmesi koşuluna bağlamasıydı.
Seyyar satıcı vatandaş, o gün için 50 Lira olarak belirlenen parayı alabilmek için okulun bahçesinde kar küremeye çalışıyordu. Karısı ise, kucağında çocuğu olduğu halde, kocasının yanındaydı.
“Bolu’da İnsanlık Ayıbı” başlığı ile yayınlanan haberde seyyar satıcının “Ayağımdaki yazlık ayakkabı ile karın içinde hasta hasta uğraşıyoruz. Çocuğumu doktora bile götüremeden buraya kar temizlemeye geldik.” şeklindeki yakınması vardı. Haberde SYDV yöneticilerinden de görüş alınmış, “Çalışabilecek güçte olan kişilere yardımda bulunulması için, bazı kamu hizmetlerinin yapılmasının şart koşulduğu” açıklamasına yer verilmişti.
Haber gazetelerde geniş yer aldı. Uygulamadaki sorunun çözümüne ilişkin gelişme beklerken, tanışıklığım yıllar öncesine dayanan İlhami Çetin’in işten çıkarılması için talimat aldım. Dönemin ilgili bakanı, kaymakamla görüşmüş, haberin kasıtlı veya düzmece olduğuna kanaat getirmiş, Genel Müdür’den muhabirin işine son verilmesini istemiş.
Sebep nedir?
Emeği bilmemek mi, insani bir olayın, ön yargısız ve art niyetsiz, yalnızca vicdani görülmeyen bir uygulama örneği olması sebebiyle haberleştirilmesi mi, karda, kış kıyamette Mudurnu’dan Taşkesti’ye kadar gitmenin ne zor iş olduğunu bilmemek mi, bir yurt muhabirinin kişiliğinden, karakterinden şüphe etmek mi, gazeteciliğin ne olduğunu, eleştirinin erdemini unutmak mı?
Sebebini bilemem; her ne olursa olsun bu talebi haklı göremem. Buyruk vermek kolaydır. Buyurma makamları buyruk vermeyi kolaylaştırıyor. Çok tanık oldum.
Belki sebep, devlet asla hatalı işlem yapmaz, devlet görevlisinin yanlış uygulaması olmaz inancının bir örneğiydi. Bunları da gördüm, daha da görüyorum.
O gün talimat veren bakan, gıyabında verdiği hükümle,hiç tanımadığı İlhami’nin yıllarca emek verdiği yurt muhabirliğine nokta koyacak olmanın vebalini hiç düşünmüş müdür?
O buyruğu uygulamadım. İlhami Çetin’in işine son vermedim. Bakanın bundan haberi olmadı. Olduysa da ısrarını sürdürmedi. İlhami Çetin hep koştu, haber kovaladı. Yine haber peşinde koşuyor. O günkü SYDV yöneticileri artık o görevde değil, Bakan Bey de siyasetten ayrıldı. Kaymakamın kim olduğunu hatırlamıyorum, not almamışım. Belki şimdi validir.
İlhami Çetin, bu olaydan yıllar yıllar sonra Türkiye’nin vicdanlı yüzünü dünyaya gösterdi. Hem de fotoğraf makinası ve kamerasıyla. Çünkü dünyaya onlarla bakıyor. Ne siyaset, ne hamaset. O bir yurt muhabiri.
İhtiyar Adam ve Kedi
İşten çıkarılması talimatı aldığım İlhami Çetin, Türkiye’nin hayvan vahşeti haberleriyle çalkalandığı günlerde, bize insanlığımızı hatırlatan bir haberle karşıma çıktı. İlhami’nin bu haberi vicdanlı Türkiye’nin fotoğrafı olarak dünyayı dolaştı.
Yangında kedisini kurtaran, kedisinin üzerine damla damla gözyaşı döken 83 yaşındaki Ali Meşe’nin, kucağında kedisi olduğu halde fotoğrafını ve videosunu çeken kişi İlhami Çetin’di.
İlhami’nin o fotoğrafı bir haftada 10 milyon kişiye ulaştı. AA’nın 2018 Yılının Fotoğrafları yarışmasında, yaşam dalında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da seçtiği “İhtiyar Adam ve Kedisi” fotoğrafı birincilik kazandı. Aynı haberin videosu Kızılay İyilik Ödülü’ne layık görüldü.
Bir habere, bir fotoğrafa bakarken bir de bu gözle bakmanızı istedim. Her haberin öyküsü vardır. Habere koşan muhabirin öyküsü olmaz mı?
Şimdi bir genç kız olmuştur, o gün annesinin kucağında ateşler içinde kıvranan Elif bebek. Bu olayı annesinden babasından dinlemiş midir? Yazlık ayakkabı ile kar temizlemeye çalışan babası ile arası nasıldır? Buyurma makamında olanlar bu haberi, haberi yapan İlhami’yi, seyyar satıcı babayı, çaresiz anneyi, Elif bebeği hatırlar mı?
Hatıralar, yara açar.
Meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarım. Bu günün öneminin fark edilmesi için binlerce basın emekçisinden birini tanıtmak istedim.
Not:Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet Gazetesi’ndeki 20 Ocak 2018 tarihli yazısını okumanızı öneririm. Birlikte çalıştığımız yıllarda yurt muhabirlerine yaklaşımının negatif olduğunu bildiğim Sayın Özkök’ün “O yaşlı adam var ya” diye başlayan ve İlhami Çetin’in haberini konu edinen yazısı okunmaya değer.