Ahmet TEK
Bizim kuşak kuyruğu ‘kuyruğundan yakalamış’
bir kuşaktır. Akaryakıt, tüp ve sigara kuyrukları 1980’lerin karanlık günlerine
doğru yuvarlanan ülkenin çekeceği acıların ayak sesleri olmuştur.
Her kuyruk bir sıkıntının, bir yokluğun,
bir ihtiyacın giderilmesine yönelik ‘medeni’ bir yöntemdir. Medeni kelimesini
bilinçli tercih ettim. Kuyruk oluşturulamayan durumlarda en iyi ihtimalle
kargaşa, daha kötü durumlarda yağma ortaya çıkar. Gişelerin önündeki
bekleyişlerin hepsi kuyruk yöntemiyle düzenlenir. Büyükşehirde yaşayan bireyin kuyruksuz günü
geçmez. Toplu ulaşımı kullanmak için kuyruğa girmek zorundadır, ATM cihazı
önlerinde, hastanelerde, sinemalarda, resmî işlemler için başvurulan her yerde,
süper ve hiper market çıkışlarında, ürün bedellerini ödemek için kuyruk vardır.
Ramazanlarda dağıtılan yardımlardan almak için birbirini ezen insanların
görüntülerini gözlerinizin önüne getirin. Her yıl tv ekranlarında yardım
dağıtımı sırasındaki keşmekeşlik ve yaşanan kargaşayı izleriz.
Beklemek,
birilerinin arkasında durmak bireye psikolojik olarak gerginlik verir.
Bazı
şehirlerde, piyasa ortalamasının altında bir fiyatla tüketiciye sebze ve meyve
satmak için başlatılan tanzim satışlarıyla gündeme gelen ve son ayın en çok
kullanılan kelimesi ‘kuyruk’ ile ilgili iki anımı paylaşmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehdi Eker’in
Tarım Bakanı olduğu 2008’de pirinç sıkıntısı doğdu. TMO, piyasada kilogramı 5
liranın üzerine çıkan pirinci 2 liradan satmaya başlayınca, uzun kuyruklar
oluştu. Gazete ve tv haber kanallarında kuyruk haberleri yoğunluk kazandı.
Ancak bu durum, hükümetin bir zafiyeti olarak algılanmış olmalı ki, Bakan Bey,
çalıştığım ajansın genel müdürünü arayıp, kuyruk haberlerinden rahatsızlığını
belirtmiş. Haberlerimizde abartı yok, yorum yok, ucuz pirinç almak isteyenlerin
oluşturduğu uzun kuyrukların fotoğrafı ve kısa bir haber metni vardır.
Genel
Müdür bu durumu haber masasında birim müdürleri ile paylaştı, kuyruk
haberlerinde daha uygun dil kullanılmasını önerdi.
Yalan,
düzmece ve abartılı haberlerin asla yapılmadığı kurumumuzun haber müdürleri
tepkilerini belirtiler. O dönem haberlerden de sorumlu genel müdür
yardımcısıyım. Masanın havasını dağıtmak için söz aldım ve “Arkadaşlar, yine
haberlerimizi yapacağız. Ama haberlerde kuyruk kelimesini kullanmayacağız.
Bunun yerine, ‘birbirlerinin arkasına geçerek sıra oluşturan vatandaşlar”
ifadesini kullanalım” dedim. Esprim üzerine haber masasında yüzler güldü, ortam
yumuşadı.
Kuyruk kelimesini elbette yine kullandık.
Hiç bir zaman kuyruk kelimesi yerine ‘Birbirlerinin arkasına geçerek sıra
oluşturan vatandaşlar’ ifadesini kullanmadık.
Bugün ‘varlık kuyruğu’ nitelemesi ile
kuyruklara olumlu bakış açısı getirilmesi çabasını görünce, ‘Dönemin ruhu,
kelimelere, kavramlara yön vermekten geri kalmamıştır’ diye düşündüm. Dün
rahatsızlık veren kuyruk kelimesi, bugün seçim atmosferi ile can simitlerinden
birine dönüştü.
Kuyruk ihtiyaç, yokluk ve şartların
sonucudur ve 20. Yüzyıl’dan 21. Yüzyıl’a miras kalmıştır. Kuyruk, kentleşmenin,
tüketimin ve ihtiyaçların ortak çocuğudur. Yeni bir yöntem bulununcaya kadar da
her birimiz bir yerlerde kuyruğa girmeye devam edeceğiz.
Daha yakın zamanda pancarını teslim etmek
için alım merkezleri önünde uzun kuyruklar oluşturan çiftçileri hatırlatmak
isterim.
Dilimizde kuyruk kelimesinin kullanımı da
çok çeşitlidir. Kuyruk kelimesinden türemiş deyimler ve atasözlerimizden bir
bölümü şunlar:
⁃ Yağlı kuyruk
⁃ Kuyruk acısı
⁃ Kuyruk sallamak
⁃ Kuyruğu dikmek
⁃ Kuyruğuna basmak
⁃ Kuyruğunu kısmak
⁃ Kuyruğu dik
tutmak
⁃ Kuyruklu yalan
⁃ Kuyruğu titretmek
⁃ Kuyruğundan
ayrılmamak
⁃ Kuyruğuna teneke
bağlamak
⁃ Kuyruk olmak
⁃ Fare deliğine sığmamış, bir de
kuyruğuna kabak bağlamış
⁃ Uyuyan yılanın kuyruğuna
basılmaz
⁃ Kuyrukları birbirine değmemek
İkinci
kuyruk öyküm, Çanakkale’deki tahta atla ilgili ve bir sonraki yazımda inşallah.
Sn. Ahmet TEK bey, yazılarınızı severek okuyor, 52 yaşında bir karamanlı olarak memleketimiz konusunda bilmediğimiz bir çok şeyleri sayenizde öğreniyorum. Benim acizane sizden isteğim memleketimizin değeri Yunus Emre konusunda bir şeyler yapabilmemiz. Malumlarınız olduğu üzere Eskişehir le hiç alakası olmadığı halde bu ilimiz tarafından sahiplenilmiştir. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığının yayınları arasında yer a*** YAYIN NO:32 387 Numaralı Muhasebe-i vilayet-i Karaman ve Rum Defteri (937-1530) Kanuni Sultan Süleyman devrine ait LARENDE (KARAMAN) kayıtlarında hem babası İsmail Hacının hem de Yunus Emre nin isimleri geçmektedir. Sizin bir araştırmacı gazeteci olmanız ve Ankara da bulunmanız dolayısıyla bu konuyla alakalı bir araştırma yaparak, gerekli belgeleri ortaya koyarak her yıl mayıs ayında anma yerine Karamanlı olduğunu tescil ettirsek daha iyi olur diye düşünüyorum.
kuyruksuz bir uçurtma nasıl uçmaz sa dünya nüfusunun artığı kalabalık şehirlerde de kuyruksuz bir yaşam imkansız ,yazıda belirtildiği gibi kargaşa olmasında kuyruğa razıyız ancak sadece kuyruklarda da hakkını arayan bir toplumda olmayalım.