Anadolu’nun çoğu yerinde, Karaman’da olduğu
gibi, Ömer’e Omar denir.
Bizim de üniversite döneminde bir Omar
Ağamız vardı. Bir dönem Ankara Bahçelievler’de ev arkadaşlığımız da oldu.
Bu yazıda anlatacağım Omar Ağa, arkadaşım
olanı değil, bir başkası. Yıllardır bizimle ama bizden değil, bir Japon. Hem
Japon hem Omar Ağa.
Omar Ağa’nın çok ilginç bir hayat öyküsü
var. Orhan Pamuk’un “Bir kitap okudum, hayatım değişti” cümlesiyle başlayan
romanı Yeni Hayat’ın kahramanı gibi.
Liseye başladığı yıllarda Hititlerle ilgili
okuduğu kitapla Türkiye sevdasına kapılan bir Japon.
Önce bir sorum olacak; Karaman’da 34 yıldır
görevini sürdüren bir yönetici var mıdır?
Okul müdürü, müftü, başhekim, tapu müdürü,
fabrika CEO’su, Kızılay, Yeşilay gibi her hangi bir sivil toplum kuruluşlarının
başında, aralıksız, 34 yıldır görevini devam ettiren bir kişi var mıdır? Peki
Türkiye’nin her hangi bir yerinde böyle biri var mıdır?
Varsa, o kişinin elini öpmek isterim. İzni
olursa öyküsünü yazarım.
Keşke olsa...
Bizde görevler, özellikle sorumluluk
mevkiindeki makamlara layık görülen kişiler yaprak gibidir; mevsimsiz dökülen
türünden.
Her siyasi esinti (İktidar değişikliğinin
yanı sıra, aynı iktidarın dönemsel erk hali bile) makamlarda kasırga etkisi
yaratır. Kasırga eserse hangi yaprak yerinde kalır?
Kaman’ın, (Karaman değil) Çağırkan beldesinde
bir Japon bahçesi vardır. Japonya dışında bulunan en büyük Japon bahçesi olduğu
öne sürülür. (Gazeteci olarak bu sıfatı hiç kullanmadım. Kullanan
meslektaşlarımın da yüzde 99’unun hata yaptığını biliyorum. Malum, ne yaparsak
ya Ortadoğu’nun ya Avrupa’nın en büyüğüdür. Olmasa da sakıncası yok,
gururumuzun okşanması yeter. Sağ iktidarların diline dünya genelinde yapışan
bir yalandır, ‘en büyüğü’ nitelemesi.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi mega kentler
dururken, gözlerden ırak, Kırşehir’in kırsalında Japon bahçesi ilginç değil mi?
Japon Sachihiro Omura ülkesinde arkeoloji
okudu. Ankara’ya 1972’de geldi ve ünlü arkeolog Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün
öğrencisi oldu. Sachihiro Omura Elazığ’da kazılara katıldı, çeşitli bölgelerde
çalıştı, 1985 yılında Kaman yakınlarındaki Kalehöyük kazılarının yüzeysel
çalışmalarını başlattı.
Omura’nın Türkiye’ye geliş öyküsü bir filmin
konusu olacak denli renkli ve heyecanlıdır. Ben filmi Kaman’dan başlatmak ve
bazı karelerini vermekle yetineceğim. Omura, 34 yıl önce Kaman Kalehöyük’e
geldiğinde yanında meslektaşı olan eşi Masako Omura da vardı.
Japonya
Ortadoğu Kültür Merkezi Şeref Başkanı Altes Prens Takahito Mikasa, arkeolojik
kazıya ilk kazmayı 31 Mayıs 1986’da vurdu. Kazıları Japonya Ortadoğu Kültür
Merkezi üstlendi. Rahmetli Turgut Özal Başbakan’dı ve Prens Mikasa’yı ağırladı.
(Özal, Japon kalkınma modeline ve Japonların çalışma tarzlarına hayrandı.
Japonya ile ilişkilere çok önem verirdi. Bununla birlikte ABD ile bağları
sıklaştırdı.)
O gün
Prens Mikasa, Kalehöyük’te dostluk nişanesi olarak Özal’a bir çam fidanı hediye
etti. Özal da Japon konuğuna aynı şekilde karşılık verdi. Kazılar sonraki
yıllarda da devam etti. Kazı alanında kullanılacak fırçalar başta olmak üzere
her malzeme kutularla Japonya’dan getirildi. Malzemeler Japonya’dandı ama
işçiler bölge sakinlerinden seçilmişti. İşçiler Kazı Başkanı Omura’nın
disiplinine bir süre alışamadılar. Omura kazı alanından ayrılmadığı gibi adeta
işçilerin başında nöbet tutuyordu. Omura adı Türk işçilerin ağzında şekil
değiştirdi, Omar Ağa oldu.
İlk
kez bir arkeolojik kazıda çalışmaya başlayan işçiler, “Bir iki ay sonra Omar
Ağa da bize ayak uydurur. Bu disiplinden eser kalmaz” geyiğini sürdürdüler.
Omura’nın
ismi değişti lakin Japon disiplininden asla taviz yoktu. İşe geliş saatleri,
çalışma temposu, iş ciddiyeti aynı kaldı. Değişen Japon arkeolog değil,
işçilerdi. Omura’nın planlı, programlı ve ciddiyetle sürdürdüğü kazı alanındaki
çalışmalara Japon titizliği hakim oldu.
Bugün o disiplinli çalışmanın ürünü olan beş
bin buluntu müzede sergileniyor. 30’dan fazla işçi emekli olmuş durumda ve hala onlarca işçi kazı
alanındaki gayretli çalışmaları ile ailesini geçindiriyor. Kazılarda çalışıp
emekli olanların bazılarının çocukları bugün babalarının işini yapıyor.
Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi
Kalehöyük’teki kazılara ilk kazmanın vurulduğu 1986’dan yedi yıl sonra 1993’de
bölge sakinlerine rekreasyon alanı yaratmak amacıyla bir Japon bahçesi
yaptırmaya karar verir. Prens Mikasa, bu nedenle Türkiye’ye gelecektir. Turgut
Özal ise artık Başbakan değil Cumhurbaşkanıdır.
Omura, Japon Prens’in Özal’a sunduğu
dostluk çamını merak eder. Özal’ın Mikasa’ya hediyesi olan fidanı kendisi
ekmiş, bakımını yapmış, korumuştur. Özal’ın hediye ettiği fidan 7 yıl sonra
büyük bir ağaç olmuştur.
Prens, Özal’a hediye ettiği ağacı görmek
isteyebilir, ağaçla ilgili soru sorabilir. Prens, armağan ettiği ağacın
akıbetini elbette merak edecektir. Bu nedenle Omura uzun araştırma ve
soruşturmalar sonucu, Özal’a verilen çamın elden ele geçerek Çağırkan
İlkokulu’nun bahçesine dikildiğini tespit eder. Okula gider, ama bahçede ağaç
yoktur. O yıllarda okul müdürü olan kişiye sorar:
“Japon
Prensi sizin Cumhurbaşkanınıza, Başbakanlığı döneminde dostluk ağacı hediye
etmişti. Bu okulun bahçesine dikilmiş ama ben bahçede ağaç göremedim.”
Müdür,
“Ağacı eşek kemirdi” yanıtını verince Omar Ağa’nın bu cevabı aklı almaz.
“Nasıl
olur? O ağaç dostluk ağacıydı. Prens Başbakan’a sunmuştu.” diye tepki gösterir.
Müdür, “Omar Ağa, ottan çöpten dostluk mu olur?” diyerek Omura’yı iyice
şaşırtır. Omura, dostluğun nasıl olacağını sorar. Müdürde bilgi de çoktur yanıt
da:
“Okulumuzda
eksik malzeme çok. Onları alırsanız dostluk olur” şeklindedir.
Omura,
dostluk ağacını eşeğin kemirdiği okulun müdürünün kendisine verdiği ihtiyaç
listesini temin eder, bir kamyona yüklediği malzemeleri müdüre teslim eder.
Prens Mikasa’nın Türkiye’ye gelmesine bir kaç gün kalmıştır. Omura,
malzemelerle yüzü gülen müdüre sorar; ‘Şimdi dost muyuz?’
Yanıt,
‘Evet’ olur.
Omura
tekrar sorar; ‘Dostuz, peki dostluk ağacımız nerde?’
Prens
Mikasa Türkiye’ye geldi. Yine Özal karşıladı. Omura’ya dostluk ağacını sordu mu
bilmiyorum. Bu olayı çalıştığım gazeteye yazdım. Dışişleri Bakanlığı’nda
heyecan oluştu. Daha sonra dostluk ağacı okul müdürünün başında patladı.
Görevden alındığını, başka yere tayin edildiğini duydum. Başka ne olabilirdi
ki. Üstelik okul müdürü herkes adına cevabı Omar Ağa’ya vermemiş miydi; Ottan,
çöpten dostluk mu olurdu. Biz dostluğu kendi bakış açımızla ve dönemine göre
tarif etmeyi öğrenmiştik.
İşte
Kaman’da Prens Mikasanomiya Anı Bahçesi adıyla kurulan ve bugün binlerce
kişinin ziyaret ettiği Japon bahçesinin ilk günlerinden bir anı.
Bir
sonraki yazıda, arkeolog Omura’yı biraz daha yakından tanıtacağım. Japon
bahçesinin özelliklerinden de kısaca bahsedeceğim yazıda ‘Ak Parti’de benim
özgül ağırlığım var’ sözüyle kendi kendine paye veren Bülent Arınç’ın Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı olduğu dönemde çıktığı Japonya gezisiyle
harmanlanmış bir öykü okuyacaksınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: