Benim adını Abdullah koyduğum minik çocuğun hikayesine devam.
Abdullah’ın baktığı yere başımı çevirdiğimde, tepemizde yamaç paraşütlerini gördüm.
Gökkuşağı gibiydiler, rengarenk. Uzaktan renkli şeritlere benzettim. Sanki bir el, şeridi öne arkaya sallıyor.
Yamaç paraşütü rüzgarın etkisiyle olmalı, havada süzülüyor, sağa, sola savruluyor, avize misali asılı duruyor, aşağıya inerken, bir anda yeniden yükseliyor.
İzlemek keyifliydi. Yaklaştıkça paraşütte iki kişi olduğu fark ediliyordu. Biri pilot, diğeri adrenalin tutkunu.
Abdullah’ı ve ailesini gördüğüm koy, yamaç paraşütü istasyonuydu.
Yamaç paraşütü deneyimi için buraya gelenler, ciplerle Işıklar Dağı’nın üç ayrı noktasına götürülüyor.
Rüzgar uygunsa, isteğe bağlı olarak 650 ve 250 metre yüksekten atlayış yaptırılıyor.
Ayaklarınız yerden kesilince, pilot denetimindeki paraşüt hava akımına bağlı olarak önce yükseliyor, sonra irtifa kaybedip belli bir noktada süzülmeye başlıyor.
Gökyüzünden Işıklar Dağı’nın zengin bitki örtüsünü izliyorsunuz. Marmara Denizi az ilerinizde, ışıl ışıl parlıyor.
Pilot, paraşütü yönlendiriyor. Siz rahatsanız pilot ustalığını sergiliyor. Kavisler çiziyor, alçalıyor, yükseliyor, Marmara’nın üzerinde tur atıyor ve yeniden plaja yöneliyor.
Gökyüzünde siz, pilotunuz ve paraşütünüz var. Bir de sizlere aldırış etmeden çevrede av arayan şahin, atmaca gibi alıcı kuşlar.
Bir noktayı ve yüksekliği yakalayınca iniş başlıyor. Halı saha büyüklüğündeki bir alanın her hangi bir yerinde ayaklarınız yeniden toprağa değiyor.
Siz inerken, bir başka grup ciple atlama noktasına hareket ediyor.
Yamaç paraşütü yapanlar, Trakya’nın en güzel köşesini, Uçmakdere’yi kuşbakışı izlerken, Abdullah bu heyecana serin suların içinde eşlik ediyordu.
Bir süre sonra baba-oğul denizden çıktılar.
Traktörün iri tekerinin gölgesinde kendilerini bekleyen annenin yanına geldiler.
Anne, kıyafet olarak Karaman’ın her hangi bir köyündeki kadınlardan farklı değildi.
Anne, Abdullah’ı havluyla kuruladı, bir taşa oturttu. Abdullah hala yamaç paraşütlerini takip ediyordu.
Anne Abdullah’la ilgilenirken baba üstünü değiştirmiş, pantolon ve tişörtünü giymişti.
Ekmek arası bir şeyler yediklerini uzaktan gördüm. Denize girmiştim. Yönüm Marmara Adası’na doğru olacağı yerde Abdullah’ın ailesinin şemsiyesi olan traktör tekerine dönüktü.
Baba ayağa kalktı. Traktöre bağlı kutucuğa oğlunu oturttu.
Anne eşyayı düzenleyip tek tek kutucuğa yerleştirdi. Kendisi de aynı yere girip, Abdullah’ı kollarının arasında korumaya almış pozisyonda oturdu.
Traktör çalıştı, kutucuk havalandı, bir metre kadar yükselince askıda kaldı.
Yoğun mazot kokusu ve toz bulutunu da peşine takan traktörü, plajdan çıkıp, tırmanacağı yokuşun başında gözden kaybettim.
Bir süre sonra ben de koydan ayrıldım. Deve kuşu yumurtalarına, serin sulara ve yamaç paraşütlerine baka baka yola çıktım.
Işıklar Dağı
Işıklar Dağı bu aylarda yeşildir. Koyları dingindir. Hafif rüzgar çıksa Marmara bir boşluğa serilmiş çarşaf gibi titrer.
Işıklar Dağı seyirliktir. Seyir için uygun mekanları vardır. Marmara Denizi’ni, Marmara Adası’nı, Hayırsız Ada’yı, hatta Çanakkale Boğazı’na kadar kilometrelerce uzağı görebileceğiniz durakları vardır.
Işıklar Dağı, Toroslarla Kaz dağlarının çocuğudur, melezdir. Her melez gibi güzeldir.
Işıklar Dağı’nın eski adı Ganos’tur. Ganos eski Yunanca’da ‘’süs’’ demektir. Kekik de bu kelimeden türemiştir, dağın süsü demektir.
Işıklar Dağı bir ara Tekfur adını almış, ama 1960’dan sonra Işıklar denmiş ve böyle kabul görmüştür.
Işıklar Dağı 950 metrelik zirvesi ile 1035 metrelik Kırklareli’ndeki Yıldız dağlarının Mahya’sının ardından Trakya’nın ikinci yüksek tepesidir.