Ahmet TEK
İngiltere’nin başkenti Londra’daki Royal Academy of Arts’ta (Kraliyet Sanat Akademisi) 2005 yılının Ocak ayında “Türkler: Bin Yılın Yolculuğu (600-1600) sergisi açıldı.
Türkiye’nin yurtdışında gerçekleştirdiği en önemli sanatsal ve kültürel etkinlik olarak kabul edilen bu sergiyi gezme imkanım oldu.
Ve sergide öğretmenim Ahmet Duru’yu bir kez daha hatırladım, bir kez daha rahmetle andım.
Topkapı Müzesi, Türk ve İslam Eserleri müzeleri, Konya ve Diyarbakır müzeleri, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi ve bağlı kütüphaneler, Sakıp Sabancı Müzesi, Askeri Müze, New York Metropolitan, Paris Louvre, St Petersburg Hermitage, Berlin Devlet müzeleri, British Museum ve Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’nden 370 eserin yer aldığı sergi, Türklerin tarihinden bin yıllık kesitten seçilmiş, bir görsel şölendi.
Türklerin Orta Asya’dan İstanbul’a, Balkanlar’a, Avrupa’nın ortalarına kadar yayılan sanatsal ve kültürel zenginliğinin nadide parçaları, geniş bir salonda, bir kaç saatlik ziyaret için önümdeydi.
Üç ayda 300 bin kişinin izlediğini söyleyim, siz serginin görkemine karar verin.
Uygur, Selçuklu, Timur ve Osmanlı’ya ait el yazmaları, hat sanatı örnekleri, tekstil ürünleri, seramikler, ahşap ve metal işçiliğinin göz kamaştıran eserleri karşımdaydı.
Bir masal ülkesindeydim, tarihin içindeydim, geriye dönük zaman yolculuğundaydım.
Sanatçılar, emekçiler, sanatçı ve emekçilere destek veren, onları takdir eden yöneticiler yoktu. Sadece ürünler vardı.
Eser sahibinden uzun ömürlü olur, hükmüne tanıklık ediyordum.
Eserler arasında Sultan Alaaddin Keykubad için Konya’da inşa edilen camiden gelen 13. Yüzyıl Selçuklu halısı, ışıl ışıl parlıyor, kırmızının saltanat rengi olduğunu haykırıyordu.
Kanuni’nin tören kılıncı, meşhur necefli maşrapa, Mehmet Siyah Kalem’in yeni ortaya çıkmış olağanüstü çizimleri, tuğralar, kaftanlar, neler neler bir araya getirilmişti.
Sanat, yılları kat kat katlamış, bin yılı bir mekana ve bir an’a sığdırmıştı.
İnsanlığa miras bu seçkin eserleri görmek ne büyük bir onurdu.
Yüzlerce eser arasında gözüm, Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden 6 ay önce, Venedikli Ressam Gentile Bellini’ye yaptırdığı portresine takıldı.
İlkokul okumuş herkesin hafızasında yer alan bu resmi görünce, çocukluğuma ışınlandım.
Ayaklarım beni Fatih’in portresinin önüne götürdü ve orada sabitlendi.
Öğretmenimin hediyesi olan tarih kitabındaki Fatih resminin orijinalinin karşısındaydım.
Portrenin Özellikleri
Fatih Sultan Mehmet’in talebi üzerine, Mona Lisa’nın ressamı Leonardo Da Vinci’nin çağdaşı, ama ondan yaşça büyük olan Ressam Gentile Bellini İstanbul’a gönderilir.
Bellini, Venedik’ten İstanbul’a geldiğinde (Eylül 1479) 53 yaşındadır ve sanatının zirvesindedir. Fatih ise 47 yaşındadır.
“Balyoz” lakaplı Venedik büyükelçisi tarafından karşılanan Bellini, bir süre sonra Fatih’in huzuruna çıkarılır.
Fatih, Bellini’nin sanatını, yeteneğini görmek ister. Bu amaçla ona değişik resimler yaptırır. Sanatçıyı sınar. Takdir etmiş olmalı ki, portresinin yapımına izin verir.
Bellini eserini 25 Kasım 1480 tarihinde tamamlar.
Tablo, 70 cm x 52 cm boyutunda yağlıboyadır.
Tablo, Bellini’nin portreciliğinin doruk noktası kabul edilir.
Tabloda, Fatih sade kıyafetlerle resmedilmiştir.
Tabloda, Fatih kurt kürkü giymiştir. Oysa resmi kıyafet olarak samur ve kakım (gelincik türü) kürkü giydiği bilinmektedir.
Tabloda, Fatih profilden resmedilmiştir.
Tabloda, Fatih’in portresi Doğu Roma (Bizans) ve Batı Roma sütunları arasına oturtulmuştur. Böylece Fatih’in Batı Roma’yı da fethetme arzusu vurgulanmıştır.
Tabloda, bu zafer taklarının kapı olduğunu savunanlar da olmuştur. Bu görüşe göre, kapı, Türkçede devlet demektir.
Tabloda, Roma sütunları, zafer takı veya kapının altında bir balkon yer alır. Balkonun korkuluğunda vişne renginde bir kumaş vardır. Kumaşın üzerinde inci ve elmaslar kabartma görünümlüdür.
Ben tabloda, Fatih’i hafif yana dönük, profilden ince yüzüne, karakteristik ve genetikten gelen burnuna, durgun ve hüzünlü gözlerine bakarak iyice hafızama kazıdığım için, bu resimde onu güçlü bir imparator olarak göremedim.
Tabloda gördüğüm, kederli, mahzun, boşluğa bakan bir Fatih’tir. Sanki ölümüne sayılı günler kaldığının farkındadır.
Fatih’in bu resminin bana ilkokul öğretmenim Ahmet Duru’yu çağrıştırdığını söylemiştim.
Peki, Fatih’in portresinin Karamanoğulları ile ilgisi ne?
Tablonun iki Roma sütununun (zafer takı veya devlet kapısı) sağında ve solunda 3 taç yer almaktadır.
Bu taçlar, güç, kuvvet ve kudret simgesidir. Fatih’in saltanatlarına son verdiği Bizans, Pontus (Trabzon Rum İmparatorluğu) ve Karamanoğulları Beyliği’ni betimler.
Bellini’nin Fatih portresindeki taçlardan birinin Karamanoğulları’nı simgelediğini söylersek, yazımızın maksadı hasıl olmuştur.
Bellini, Fatih için madalyon da tasarlamıştır. Madalyonun ön yüzünde Fatih’in portresi vardır. Portre, “Büyük İmparator Sultan Mehmed” yazısı ile çevrilidir.
Madalyonun arka yüzünde yine 3 taç yer almaktadır. Bu taçlardan birinin, Osmanlı karşısında yenilen ve bir daha ayağa kalkamayan Karamanoğulları’nı simgelediğini artık biliyoruz.