Sonuçları sebep olarak görürsek, bataklığa düşmüş canlı gibi her hamlede biraz daha çamura gömülürüz.
İzlediğimiz veya okuduğumuz haberlerde, zaman ve imkan kısıtı nedeniyle sebeplere yer verilmez, izleyiciye veya okuyucuya çoğu kez doğrudan sonuç aktarılır.
‘’Allahım, bana eşyanın hakikatini göster’’ diye dua eden bir peygambere inanmış insanların gördükleri, izledikleri, okudukları, dinledikleri olayları sorgulamadan yanlış anladıklarına tanık oluyoruz.
Zihinsel çöküntü sorunların tespitini imkansız kılar.
Yağmur ve kar nimettir, yağmazsa su sıkıntısı, tarımsal ürünlerde rekolte düşüklüğü kaçınılmazdır.
Bu yaz Ankara ve İstanbul sağanaktan kurtulamadı. Yollar geçit vermedi, ulaşım aksadı.
Hep bir ağızdan yağmur yağdı, böyle oldu, nakaratını tekrarladık.
Dolar uçtu, enflasyon tırmanıyor, ev fiyatları yükseliyor. Son günlerin yargı cümleleri bunlar.
Yağmur zarar vermişse, sebep yetersiz alt yapı, alt yapı yetersizliğinin nedeni sorumsuz yöneticiler.
Dolar nasıl uçar? Sebebini kim anlatacak?
Sebze ve meyvenin günahı ne? Bu ürünler fiyatlarının bilincinde olabilir mi?
Bu yazın suçlu ürünleri, patates ve soğan oldu. Domatesle biber tahliye edildi, bu ikiliye cezaevinde yer açıldı (!)
Ev yapmak yasaklansın, fiyatlar çok yüksek diyebilir miyiz?
Sebep sonuç ilişkisi ilahi kanundur.
Tersinden okuyan çarpılır!
Hedefe Nişan Almak
Bir süredir yazmak istediğim bu sorunu, ardı ardına izlediğimiz şiddet haberleri üzerinden ele almaya çalışacağım.
Önce olayları hatırlayalım; malum çok çabuk unutuyoruz.
Giresun’da yatalak eşine ilaç yazdırmak istediği doktorun şikayeti üzerine polislerin hoyrat müdahalesi sırasında bir yaşlı amcamız hayatını kaybetti.
Samsun’da da iki kişi, bir yaşlıyı önce araçla çamura buladı, sonra acımasızca dövdü.
Video görüntülerinden polislerin muamelesini gördük. Tepkiler üzerine, 2 polis memuru ile doktor açığa alındı, soruşturma başlatıldı.
Samsun’daki olayda da kamera görüntüleri sayesinde otomobil ve çirkin eylemi gerçekleştiren 2 kişi yakalandı.
Olayları ekranlardan izledik, meşrebimize göre, öfkelendik, kınadık, küfrettik.
Olaylara ortak tepkimiz, yaşlı adamın kelepçeli ölümü ve diğer kişinin acımasızca dövülmesine oldu.
Burada suç teşkil eden ilk eylem, her iki olayda da hiçbirimizin aklına gelmedi.
İlk vaka, yatalak bir hastanın ilacının teminindeki sorunun yarattığı sıkıntı ve stresten patlak veriyor. Belli ki sağlık sistemi çözüm üretmemiş.
İkinci olayın nedeni de otomobili kullanan sürücünün su birikintisinin üzerinden hızla geçerek kişiye verdiği zarardır.
Hayatını kaybeden kişiye Allah rahmet eylesin.
Meramımı dayak olayı üzerinden ifade etmek isterim.
Gelişmiş ülkelerde, (motorlu taşıtlar da Batı uygarlığının ürünüdür) araçların kurallara aykırı kullanımına müsamaha gösterilmez.
Avrupa ve ABD’de trafik, yaya önceliklidir.
Haberlerde, sürücünün ilk eylemine (yağışa rağmen dikkatli gitmeyip çevresine zarar vermesi) ilişkin ceza alıp almadığı bilgisine yer verilmemiş..
Oysa önce, aracın kullanılmasında kusur var mı, bunun trafik yasalarında bir müeyyidesi var mı, sorularının öne alınması gerekirdi.
Hepimiz, şiddete tepki gösteriyoruz, elbette iyi yapıyoruz. Ama şiddetten önceki edepsizliğe ve kural ihlaline kimseler dikkat etmiyor.
Büyükşehirlerimizde, yağmurda, karda yolda yürüyemezsiniz. Niye?
Önce kaldırım yok. Olanlar da kullanıma uygun değil.
Sonra, yanınızdan geçen araçlar sizi dikkate almaz. Araçlar dediğime takılmayın, aracı kullanamayanlar demek daha doğrusu.
Trafikte evrensel kuraldır; direksiyona geçen herkes şofördür.
Bizde sürücülerin büyük bölümü, trafikteki tecrübeme dayanarak iddia ediyorum, yolda anası da olsa çirkefliğini yapar. Hızla yanınızdan geçer ve sizi tepeden tırnağa çamura bular.
Bu ülkede mal (!) insandan kıymetlidir.
Trafikte yaya önceliği ve yayaya saygı olduğunu kim söyleyebilir?
İktidara bakın, 15 yıldır duble yolları yapmakla övünüyor. Çok seyahat ettiğim için biliyorum, övünülecek yollar yapıldı.
Ben de övünüyorum, yazılarımda yolların kalitesine vurgu yapıyorum.
Ama aynı iktidar, 25 yıldır yönettiği kentlerin belediye başkanlarına aynı başarıyı kaldırımlarda yapmadığının hesabını sormuyor.
Aynaya Bakmak
Ben büyükşehirlerden örnek veriyorum ama siz Karaman ölçeğinde değerlendirin.
Çarşı merkezindeki keşmekeşlik nasıl sona erecek?
Otopark olarak dileyenin dilediği yeri kullanmasının önüne kim geçecek?
Sahi, Karaman’da kaldırım var mı? Kaldırımda yürüyebilen var mı?
Kent içinde yollar, hatalı park ve kontrolsüzlük yüzünden geçit vermiyor.
Gurbetçilerin akın ettiği bu günlerde trafikteki kaosu içinize sindirebiliyor musunuz?
Kentin yöneticilerinin büyük projelerine aklım ermez, erse de karışamam.
Karaman’da yaşamıyorum, arada bir geliyorum. Her geldiğimde gördüğüm, kaosun arttığı.
Cadde ve sokakları hiç temiz görmedim, çocuk parkları bakımsız, merkezi parklarda bank bile bulamıyorsunuz. (Yeni parkı görmedim, dostlarıma güvenirim, çok güzel olduğunu söylüyorlar. Emek verenlere teşekkürler)
Her görev emanettir. Sayın valimiz Karaman’ın şu an için son valisidir, Karaman’ın son valisi olmayacaktır.
Aynı şey belediye başkanı için de geçerlidir. Önümüzdeki seçimde aday olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.
Yöneticilerden hepimizin isteği, yasaların gereğini yapmaları, kuralı olan her işte o kurallara riayetin sağlanması için yetkilerini kullanmalarıdır.
Aşağıdaki eleştirilerim de, şehri çekirdek kabuğu başta olmak üzere her tür atıkla kirleten, trafik kurallarını hiçe sayan hemşehrilerime:
Şehriniz size benzer.
Allah dağına göre kar verir.
Her şehir hak ettiği şekilde yönetilir.
Herkes kapısının önünü süpürse şehir tertemiz olur.
Kuralları uygulamazsanız, herkes kendi kuralının geçerli olduğuna inanır.
Gücü yeterse kendi kurallarını geçerli kılmaya çalışır.
Kötülük Alevdir, Yakar
Cezalandırılmayan veya engellenmeyen kural ihlali bulaşıcıdır, hızla yayılır.
Kötülüğün her türünün önüne bariyerler konulmuştur ve bunlar yasalarımızdır.
Önlenemeyen, cezasız kalan her kötülük alev gibidir, nereye düşeceğini ve nereyi yakacağını kestiremezsiniz.
Şiddetin yaygınlaşmasının temel sebeplerinden biri gerekli önlemin alınmaması ve kuralların uygulanmasındaki gevşekliktir.
Gevşeklik her alanda yeni problem getirir.
Kentin sakinlerinin huzuru, sorumluların görevlerini aksatmamaları ve yasaları uygulamaktaki titizlikleriyle sağlanır.
İnsan yaptıklarından sorumludur, insan yapmadıklarından da sorumludur.
Yöneticiler de öyle.
Çirkin muamele örneklerinin son dönemde görünür hale gelmesi ve bu örneklerin daha çok Karadeniz Bölgesi’nden yayılıyor olması bilmem dikkatinizi çekti mi?
Belki bizim buralarda her şey güllük gülistanlıktır?
Olumsuzluklara, çirkinliklere karşı çıkmak uygar insanın görevidir.
Eleştiriden mesaj almak yöneticinin görevidir.
Şiddete, kabalığa ve kural ihlaline gevşeklik göstermek toplumu çürütecek zemini hazırlamak demektir.
Kural ihlalinin cezasız kalmadığı, güven ve huzur içinde yaşayacağımız bir ülke istemek, vatandaş olarak her birimizin anayasal hakkıdır.
‘’Bizim memleket ızdıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini bilmiyor.’’
(Kemal Tahir)