“Dinlenmedeyim desem” bazı okurlarım, “Kabirde çok dinleneceksin” diyecekler.
“Tatildeyim” desem, “Müslüman’ın tatili mi olur?” diyecekler.
Ben bir şey demeyeyim siz anladınız onu.
Her sabah, yürüyüşümü ve sporumu yaparım.
Yürüyüşün sonunda bir kahvede saat ona kadar kaynatılmış süt de çay gibi satılır, bir büyük bardak süt içerim.
Her gün, yolumun üzerinde karşılaştığım, deli zannettiğim biri var.
Yıllardır yıkanmamış, sidiğini pantolonuna salıveren biriyle yüz yüze geliriz.
Bir araya gelmedik ama candan arkadaş olduğumuzu bakışlarımıza onaylattık.
Bir sabah baktım kahvehanenin karşısındaki kaldırımda oturuyor.
Yanına vardım, “Bu gün sütü, beraber içelim” dedim, “Olmaz, kahveci beni katmaz” dedi.
“Ben varken bir şey demez” dedim, “Sen gittikten sonra hesabını sorar” dedi.
Ben yerime oturdum, iki büyük süt istedim, geldi, birini kendime alıkoydum, diğerini ona gönderdim.
O sene öyle geçti.
Bu sene onu bulamadım.
Bulunduğumuz bölgenin hepsini tanıyan birine sordum, “Onu bulamıyorum” dedim.
O da bana, “Bulsan da tanıyamazsın, zabıtanın biri onu ele almış, hamamda iyice bir temizletmiş, ona dört yol ağzında bir ağacın gölgesine oturmasını ve oradan geçen arabaları saymasını söylemiş.
Babasından annesine kalan maaşı da nasıl yöneteceği konusunda bir yol göstermiş.”
Bugün, Karaman’ı, Karamanlıyı ve Karaman fotoğraflarını çok iyi bilenlerden Kemal Arabacı’nın, merhum Hasan Pınarbaşı’nın Karaman’ı tanıtan kitabından naklettiği Mehmet Emin Sandıkçı’yı tanıtan yazısında; 25 yaşında geçirdiği rahatsızlık nedeniyle akli dengesini kaybeden Mehmet Emin Sandıkçı’nın, ablasının, eniştesi Vedat Edalı’nın, Zabıta Yunus Toprak’ın, Hamit Tartan’ın ve daha nice hayırseverin sağ eliyle verdiğini sol elinden gizleyenlerin himayesinde bu dünyadan gelip geçti.
Mehmet Emin’e, “Şu lokantadan yiyip içeceksin” derler parayı onlar öderler.
Zabıta Yunus ona, “Haydi komşum hamama” dedi mi hemen onunla gelirmiş
Siz de kendi köy, mahalle veya şehrinizde en azından birine sahip çıkabilirsiniz.
Ben onu, elli yıl önce, semt pazarında herkesin adım atacak yer ararken, bisiklet üzerinde kimseye çarpmadan bisiklet sürdüğünü görür ve uzunca hayretle ona bakardım.
Karamanımızda deliler velisi, Deli Sait vardı.
Deli Sait, hacı, Kadiri tarikatına bağlı, cömert mi cömert, beş vakit namazını Şabaniye Camii’nde kılan biri.
Karaman’ın evsiz barksız, sahipsiz delilerinin hamisi/koruyucusu olduğundan, delilerin hepsi pastaneden yiyip içtiğinden adına “Deli Sait” deyivermişler.
Konya’nın yiğit adamlarından bir olan Hacı Ali Kap (1941-09.12.2020) 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklanır, Dutlu kırında askeri tutukevine alınır. Ben oradaki maceralarından olumlu olanları size anlatmıştım.
Hacı Ali anlatıyor: “Otuz sekiz gündür tutukluyuz. Askerler ifademizi alıyor. Ben bu arada hatim indirdim (Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okudum) 38’nci gün sabah namazından sonra yattığımda rüyamda Konya’nın delilerinin Mevlana Caddesi’nde yürüyüş yaparlarken ve “Hacı Ali kurtuluyor” dediklerini ellerini sağa ve sola döndürerek birbirine çarparak alkış tutarak yürüdüklerini gördüm.
Uyanınca rüyayı hatırladım. Birazdan kapı açıldı ve “Hacı Ali Kaaaap, hazırlan tahliye oluyorsun” dedi.
Dışarı çıkınca eve gitmeden çarşıya geldim, Delibaşı Hasan’ı buldum ve “filan lokantada Konya’nın bütün delilerini saat 14’te topla, dedim.
Orada onlara birer etli ekmek yedirdikten sonra evime gittim” diye anlatmıştı.
1975-79 yıllarında delibaşı Hasan’ı ben de tanırdım.
İstanbul’da her gün otobüse bindiğim yerde ayakta duvara dayalı duran biri vardı. Onunla göz teması bile kuramamıştım.
Birkaç yıl sonra oradaki esnaftan birine onu sordum, “Göremiyorum” dedim, o da bana, “Şu karşıda bilet satan” dedi.
“Nasıl oldu?” dedim, bir adam onu almış, boyuna göre iç çamaşır, takımı elbise kravat almış, hamama götürmüş, hamamdan çıkarken temiz elbiseleri giydirmiş ve yine orada eline otobüs biletlerini vermiş satıyordu.
Kendisinden alışveriş yaptım paranın üstünü düşünmeden hesap yapıp verebiliyordu.
Dikkat ediniz, bu kapitalist, ateist ve ataist bir toplumda bir adamın başı bir defa dönerse adam kendini bulamaz hale gelir.
Bazı delilerimiz, kendini bilmezlerimiz var ama onları makamının, arabasının, koltuğunun, parasının şaşaasından gözlerimiz kamaştığı için göremiyoruz olabilir.
Ama o tür delilerden fazladır veli insanlarımız.
“Kim o” deme, sağına soluna bakma, o, sensin.
Hadi bakayım, göreyim seni.