TEĞAFÜL VE TACAHÜLE ALDANMAYALIM
Mahmut TOPTAŞ
İdamlıklar ile müebbet hapse mahkum olanlar rüyalarında bile kendilerini hapishaneden kaçarken görürlermiş.
Çünkü gündüzün her saat ve saniyesinde kaçmak için plan hazırlarlarmış.
Bir gece yarısı kapıların açık, nöbetçilerin uyur halini gördüklerinde akıllı olanlar hemen yataklarına girer, yorganı başlarına çeker ve uyku numarasına yatarak başlarını cellattan kurtarırlarmış.
Salaklar ise kapıdan kurşun hızıyla çıkarlarken kurşuna dizilirlermiş.
Hitler, ülkeyi Siyonistlerden boşaltmak için yakarak ve kurşuna dizerek öldürmeyi tercih etmiş.
İngiltere ve Amerika ise “Sizi, Kutsal kitabınızdaki ülkeye taşıyalım” demişler ve damperli arabadan çöp boşaltır gibi, tanker gemilerle zehirli atıkları ülkeden uzaklaştırmak için başka yerlere boşaltır gibi onları Filistin’e taşırlarken sevinerek ve eşkıyaya teşekkür ederek gelmişlerdi ama yüz yıldır kurşun ve hava geçirmez sığınaklarda kalıyorlar.
Koynuna yârini alacağı yerde silahıyla uykuya dalıyorlar.
1928 yılında Amerikanın Boston kentinde “Bizansı yeniden canlandırma enstitüsü” kurulur. İlk iş olarak İstanbul’daki Ayasofya camiinin tamirini yapmak isterler. Wittemore başkanlığında bir heyet Ankara’ya gelir. Bütün masrafları çekerek Ayasofyayı tamir etmek istediklerini bildirirler. Ankara’da ki yetkililer masraf yapmadan tamir edileceğinden kabul ederler.
1932 yılında başlayan ta’mir 1934 yılına kadar devam eder. Bu arada yapılan ikili görüşmelerle Ayasofyayı müzeye çevirmeye karar aldırırlar. (Bak prof. Semavi Eyice, Ayasofya s.20-21) Yapı ve kredi yayınları İst. 1986)
Kuzey Irak’ta Peşmergelere Merkez Bankası yapıveren, para basıveren, Bayrak dikiveren, otobanlar yapıveren, Amerika aynı zamanda yol boyunca camiler de yapıvermiş.
Şimdi bedelini ödüyorlar.
Halkımıza mal olmuş bir çok kedi-fare hikayeleri vardır. Gülşehri (ö.1317) inin “Felek-nâme” isimli eserinde (Kültür Bak. Yay. S, 209) anlattığı bir hikaye vardır ki o hikaye de halka mal olmuştur.
Hint ülkesinde bir kedi, altın sarayında sevinç içinde, güler yüzle, fare deliğine kadar gelir ve “Bu gün doğum günüm. Bu delikten şu deliğe kadar şu kadar zamanda varırsan sana bir kilo peynir vereceğim” der.
Bu teklife, fare sıcak bakmaz. Kedi sebebini sorunca, Fare: “Mesafe küçük, ödül büyük, tehlike yok. Burada benim aklımın ermediği bir tuzak var” diye cevap verir.
Salaklar daneyi görür, tuzağı görmezmiş.
Koyun, eliyle yem veren sahibini çok sever ve onunla dolaşırmış. Sahibi onu severken aslında boynunun etlenmesini kontrol edermiş.
Fuzuli, görürken görmezden gelenlerin, bilirken bilmezden gelenlerin, duyarken duymazdan gelenlerin, severken sevmezden gelenlerin halini anlatarak bizi uyarır.
“Hûb olanlardan yaman gelmez, bu bühtândır sana.
Ey Fuzûlî, hûb olanlardan teğafüldür yaman”
Her nefeste Ahirete doğru biraz daha yaklaşıyoruz.
Cennet yolu üzerinde makam, şöhret, servet, şehvet, saltanat, güç, otorite, evlat, mal…gibi yeşillikler, çiçekler var.
Bunları yaratanın koyduğu kurallar içinde elde edip hakkını vermek, insanı cennete götürürken, yaratılanın kurallarına göre haram yollardan elde edip harcamak da insanı cehenneme götürür ve bu dünya da malı harcarken kendini harcamış olur.