TARİHSELLİK KANDIRMACASI
Mahmut TOPTAŞ
Son günlerde, diliyle batıya karşı olduğunu söyleyen ama mantığıyla batılının söylediği ve yaptığı her şeyi tartışmadan, akıl ve nakil eleğinden süzmeden kabul eden, bu kabul ettiği şeylere ters düşen ayetlerden de yüzü kızaran, İslam’a imanından vazgeçemediği gibi batıya imanına da şüphe düşürmek istemeyen bir kısım insanlarımız durumu kurtarmak için "Efendim, o dönemin kadınları toplum içinde değillerdi. Sokaklarının bile yolunu bilmezlerdi. Ticaret, siyaset, edebiyat onların yabancı olduğu şeylerdi. Onun için kadınlarla ilgili ayetleri o devrin yaşamı için kabul etmek daha doğrudur" anlamında yazılar yazarak Allah’ın kelamını batılının ayıplamasından kurtarmaya çalışıyorlar, Batılının da buna inanacağını zannediyorlar!
Aynı insanlar, bir başka makalelerinde Hz. Hatice’nin Yemenden Şam'a kadar ticaret yapan ticaret filolarının olduğunu allandıra ballandıra anlatırlar ve kendileriyle çelişirler.
Ben de size, Sevgili peygamberimizden dört yaş küçük olan, Müslüman olmadan önce çok ünlü bir şiir yarışmasında ikincilik alan, yazdığı şiirleri 1889 da V. de Coppier tarafından Fıransızcaya, 1899 da G. Gabrielli tarafından İtalyanca’ ya çevrilen, Müslüman olduktan sonra da çok ünlü şiirler yazan Hansâ isimli sahabi kadının (R.A.) şiirdeki maharetini Mehmet Akif Ersoy'un dilinden biraz sadeleştirerek ve de kısaltarak nakledivereyim:
"Bir gün el-Hansâ, Ukaz fuarına gelerek şiirlerini okudu. O zaman hakem, meşhur Nâbiğatü-z-Zübyanî idi. Hansâ'yı can kulağıyla dinledikten sonra "İkincisin. Eğer senden evvel şu kör şair gelmiş olmasaydı, seni birinci yapardım" dedi.
Müslüman olduktan sonra sevgili peygamberimizin en önemli şairlerinden olan Hassan, cahiliyye döneminde Hansâ'nın aldığı bu ikincilik derecesini kıskandı. Hakeme itiraz etti. Hakem de "Sana cevabı Hansâ versin" dedi.
Hansâ, Hassan'a dönerek "En sağlam şiirini oku bakayım dedi.
Hassan:
لَنا الجَفَناتُ الغُرُّ يلمعنَ بالضّحى ،
وأسيافنا من نجدة يقطرنَ ٍ دما
"Lene-l-cefenâtü-l-ğurru yelma'ne bi-d-duha
Ve esyâfünâ min necdetin yakturne dema" şiirini okudu.
Manası: Bizim, sabahleyin pırıl pırıl parlayan beyaz tencerelerimiz var. Çevik kahramanlığımızdan dolayı kılıçlarımız kan damlıyor.
Hansâ, "Kuzum, sen kabileni övmek istemişsin; fakat bir beyitte yedi yerde hata etmişsin:
1-"Bizim beyaz tencerelerimiz var derken "Cefenât"kelimesini kullanmışsın bu kelime üçten ona kadar olan çoğulu ifade eder. Bunun yerine "Cîfân"kelimesini kullansaydın sayısız tenceremiz var demene uygun olurdu.
2-Beyazlığı ifade etmek için "Ğurr" kelimesini kullanmışsın. O kelime, beyaz leke demektir. Onun yerine "Biyd" kelimesini kullanacaktın.
3- pırıl pırıl parıldayan anlamında "Yelma'ne" kelimesini kullanmışsın.” Lemean” ara ara gelip giden parıltıya derler. Parlamadığı zaman da olur demektir. Onun yerine "Yüşrıkne" diyecektin ki alabildiğine parlasın.
4-Sabahleyin parlamasını ifade için "bi-d-duha" demişsin. Tencerenin gündüz parlaması göze çarpmaz. "Bi-d-düca"deyip te gece parlatsaydın daha güzel olur ve de cömertliğinizi ifade etmiş olurdun.
5-Kılıçlarımız anlamına gelen "Esyafüna" kelimesi de üçten on'a kadar olan çoğulu ifade eder. Yani sizin o kadarcık kılıcınız mı var? Onun yerine "Süyûfünâ" diyecektin. Yani çok çok kılıcımız var demektir.
6- Kan damlıyor anlamına gelen "Yakturne" kelimesi yerine oluk gibi kan akıyor anlamına gelen "Yesilne" kelimesini kullanacaktın.
7-Kan manasına gelen "Dem" yerine Kanlar manasına gelen "Dima"kelimesini kullanacaktın. (Mehmet Akif Ersoy,Kur'andan ayetler ve Nesirler,sayfa 320,Yüksel yayınevi 1944,Ayrıca Hansâ'nın hayatı için bak Diyanet Vakfı Ansiklopedisi 16/46 Hansâ maddesi)
Bize, iki binin üzerinde hadis rivayet eden, Kur'anı Kerimi anlamada bize çok önemli yol gösteren Hz. Aişe validemiz hakkında araştırma yapana Doktora ünvanı verilirken, Hz. Hansâ gibi, Hz.Hatice anamız gibi kadınlarımız örnek olarak anlatılırken birilerinin çıkıp yukarda ki sözleri söylemeye kalkması şaşkınlığını ifade eder. Allah şaşırtmasın.
“Tarihsellik” ayaklarıyla imanımızı sele vermeyelim.