Sağcı yayın organlarında aynı gün aynı haber veya yorum yayınlandığında, sol yayıncılar sağın üzerine abanırlar ve “Tek yerden, aynı yerden emirle haber veya yorum yapıyorsunuz; siz bağımsız değilsiniz” derler.
Sol yayın organlarında başka bir zamanda aynı günde aynı haber veya yorum yayınlandığında, bu sefer de sağcılar, solun üzerine aynı şekilde abanırlar.
Hâlbuki böyle bir şey yoktur.
Sağın takip ettiği eserler, haber ajansları ve ağzına baktıkları ayrı, solun baktıkları yine ayrı.
Okuduğumuz kitap, dergi, gazete, seyrettiğimiz TV kanalından manzaralara kadar gördüğümüz, tuttuğumuz, tattığımız şeyler, beyinlerimize akarlar, ya nur veya kir bırakırlar.
O nur veya kir, bizim gönlümüzü aydınlatır veya bulandırır.
Sevgili Peygamberimiz:
“Şüphesiz benim de kalbim bulanır (gördüklerim ve duyduklarım, benimle Rabbimi zikretme arasına girer ve beni Rabbimden uzaklaştırır). Onun için ben günde yüz defa Rabbimden af talebinde bulunurum” buyurur. (Müslim, Sahih, K. Zikr, Bab İstihbabü’z-zikr 12)
Onun için ağzınızla tattığınız şeyin tadını ekmekten, elmadan, etten, biberden bilmeyin.
“Rabbimiz, kara topraktan çıkardığı bu kırmızı domatese bu tadı ne güzel koyuvermiş” deyin.
Eşinizin tadı kendinden değildir.
Ölüverdiğinde o cesedi hemen evden çıkarmanın derdine düşersiniz.
Her şey Rabbimizdendir ve her renk, her desen, her koku, her tat, her sıcaklık ve soğukluk Rabbimizdendir.
Rabbimizin indirdiği kitap olan Kur’an-ı Kerim’i milletin tamamı manasını anlayarak ve de anladığını Sevgili Peygamberimizin yaptığı şekilde uygulayarak okursak, hem birlik ve beraberliği sağlamış oluruz, hem sağı ve solu yaratana bağlanmış oluruz, hem de beynimizi, canımızı, tenimizi, kalbimizi ve kalıbımızı, bizim gibi insanların fikir kusmuğuyla doldurmamış oluruz.
Rabbimiz, bu durumu şöyle açıklar:
(Ey Muhammed!) Senden önce gönderdiğimiz her resul ve nebi, bir şey temenni ettiğinde, şeytan onun temennisi içine bir şey atardı. Allah da şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra Allah ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.” (Hac süresi ayet 22/52)
Bütün peygamberler, Allah celle celallühün seçtiği insanlardırlar.
İnsan olmaları nedeniyle gönüllerinden hoş olmayan şeyler de geçebilir. Ancak bütün peygamberler, Rabbimiz tarafından korunmuş olduklarından bize getirdikleri, tebliğ ettikleri ve açıklamaları Rabbimizin koruması altındadır.
Günümüzdeki ayrılık ve aykırılıkların temelinde, kişilerin ellerindeki kitaplar, fikirler, düşünceler vardır.
Son elli yıl içinde on yer değiştiren cambaz yazarlar gördük.
Hatta dönekliğin kitabını yazarak dönekliğe özendirme bile yapıldı ki kendi açısından haklıdır da.
Mademki insana tapınıyorsun, ha Hasan olmuş, ha Hans olmuş ne fark eder ki, mantığı var.
Okuduğunuz gazete, seyrettiğiniz televizyon sizi etkilemeye devam ediyor.
“Bakayım, bunlar ne diyor” diye okuduğunuz veya seyrettiğinizin etkisinde kaldığınızın farkında olmadan onların söylediklerini yaymaya başlarsınız.
Son Gazze olayında, çatlak yorumların sesi gece tatlı uykuda iken gelen sivrisinek vızıltısı gibi gelse de kişinin kimliğiyle sonradan edindiği kimliğin çatışması olmasına rağmen genelde insanımız ve bütün insanlık, doğrunun yanında yer almasını bildi ve Filistinli mazlum, mağdur, Müslüman, kahraman yiğitlerin tarafında yer aldılar.
Bu da, bize insanlık ailesinin içinde sakladığı ve doğuştan getirdiği fıtrat dininin tamamı yok olmamış.
Eğer biz, İslam’ın özelliklerini ve güzelliklerini 24 saatlik hayatımızda sergilemeyi başarırsak, Nasr süresinde her gün namazımızda okuduğumuz: “Yedhulüne fi dinillahi efvacen/İnsanlar, gurup gurup Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde” ayetinin yeniden tecelli edeceğini göreceğiz demektir.
Ha gayret. Çoğu gitti, azı kaldı.