Güneşe yeniden bakınız. Aldığı emir üzerine hep güler, ısıtır, ışıtır, küllükleri kutur, güllüklere güller ve gül kokuları verir.
Onun yörüngesi gibidir aslında bizim hayat yörüngemiz.
Biz de, bize çizilen kader yörüngesinde dönüp duruyoruz.
Öyle ise yapılacak iş, “Allah var keder yok” deyip güneşe, havaya baktıktan sonra onların bize gönderdiği mesajlara karşılık biz de onlara mesaj gönderelim.
Biz dünyalılar, güneş gibi, güneşi yaratanın emri doğrultusunda karşılıksız gülmeliyiz, güldürmeliyiz, kötülükleri kaldırmalıyız,
Hava gibi her yere iyiliğini, güzelliğini, hakkın, hayrın hakimiyetini sağlamalıyız.
Dünyamızın üzerinde meydana gelen tsunami’ler, yangınlar, on şiddetinde depremler, deniz dalgaları, buz erimeleri…. Dünyanın yörüngesinde bir milim sapma meydana getiremediği gibi,
Biz de başa gelen her şeyi, “Yazılanlar gelir sağ olan başa” diye terceme edilen,
قُلْ لَنْ يُصِيبَنَا إِلَّا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَانَا وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“De ki: "Bize ancak, Allah'ın yazdığı isabet eder. O, bizim Mevla’mızdır. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler" (Tevbe süresi ayet 9/51)
Ayetine göre hareket etmeliyiz ve belaların tülleri arasından cennetin güllerine bakarak yolumuza devam etmeliyiz.
Güneşin doğuşu, havanın esişi, çiçeğin açışı, kelebeğin uçuşunun sevinciyle, gönül dağının başındaki kara bulutları savuştururuz.
Ve güneşin durumuna göre sabahta, öğlede, ikindide, akşamda, yatsıda güneşi yaratan Allah’a karşı görevlerimizden birini yerine getirerek kendimizi disiplin altına alırız.
Yalnız ve yalnız Rabbin emrine uygun olarak hayatımızı disipline alırız.
Yoksa hiçbir insanın Hakka ve hayata aykırı söz ve emirleriyle kendimizi bağımlı hissetmeyiz.
Hayata dair ölümlülerin yazdığı kelime ve cümle ilmikleriyle hayatımızı zindana çevirmeyiz.
Başarılı adamların başarı öykülerini okuyanlar, bilgi biriktirirler, onların şartlarını yaşamadıkları için onların taktikleri, okuyanın kilitleri olur, ruhunda karamsarlık havası eser.
Başarıya kendini ayarlayanlar, hayat yolunda kuşlar gibi kanat çırparlar ve yol alırlar.
Hayatı yaratan Hayy’ın, hayatı yönlendiren kurallarına uyarak, hayatımızı kolaylaştırdığımız gibi özgürlüğün tadına varırız.
Hayatı anlamak için, hayatımızı yaratanın kitabı olan Kur’ana müracaat ederiz.
İnsanları, davranışlarını, eşyayı, ölümlülerin kendilerine has/özgü kısır görüşleriyle değil, kendi gözlerimiz ve gözlemlerimizle okurken, onlarla beraber aynı mektebin öğrencisi gibi birlikte hayatın tadına varırız.
Cehenneme doğru koşanlar, kanlı, kinli düşmanımız olsalar, onların yolunu cennete çevirmek için dünya bir top altın olsa cehennem yoluna set olarak koymaktan çekinmeyiz.
Kırık kalplerin tamiri, umutsuz yüreklerin ufuklarını aydınlatmak,
Korkulu gözlerin güvenle bakması,
Uyuşmuş kanların coşması için sevgili peygamberimizi örnek alır,
Çöl ortasında, dağ başında, zindanda, sarayda, aç halde, tok halde, ablukada, karargahta, tek başına, arkadaşlarıyla, Hakkın yolunda yürüdüğü için yedi iklim dört bucağa yayılması sünnetini, gözümüzün ve gönlümüzün önünden hiç çıkarmayız.
Zalim Kral, demirciyi çağırtıp “Yarına kadar Bin tane çivi yapmazsan şafakta asılacaksın” demiş. Bir günde Bin çivinin yapılamayacağını bilen demirci hiçbir endişe duymadan çivi yapmaya başlamış. Yakınları ağlayıp sızlarken demirci, çalışmaktan ağlamaya zaman bulamazmış. Kaygısızlığını hatırlatanlara da “Sabahın sahibi var” dermiş.
Şafak yaklaşırken saraydan bir adam koşarak gelir. Yakınları ağlamayı hızlandırır. Saraydan gelen adam “Ne kadar yaptınsa hemen ver. Kral öldü tabutuna çakacağız”der.
“Gün doğmadan neler doğar”
“Sabahın sahibi var”
Biz, demirci gibi, görevimizi yapalım.