Hani bazı partilerin, tepkilerini ortaya koymak için akşamın belirli bir saatinde evlerinin ışığını açıp kapama eylemini yaparlar ya…
İşte yarın, Erzurum’dan Edirne’ye kadar yurdumuzun her yerinde, saat beşle altı arasında bütün evlerin ışığı parlayacak.
İstanbul’da saat 05.53’te, imsak/yani yemeye ve içmeye son verme vaktidir.
İstanbul’da üç milyon evde, gönüldeki iman nuru, evin avizelerinde somutlaşacak ve evlerin pencereleri bile karşı komşulara aydınlıklı bir yüzle görünecek.
Aydınlanma emri hiçbir partiden, dernekten, vakıftan… gelemeyecek.
Gelse ne olur, hiçbir kıpırtı olmaz.
Gözümüze nurunu veren, güneşle dünyamızı aydınlatan, lütfettiği çocuklarımızla gözümü aydınlatan Rabbimizin:
“Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (Allah'tan) sakınasınız diye size de farz kılındı.” (Bakara Sûresi, ayet 2/183)
Emriyle, bir millet, topyekûn, Ramazan orucuna başladı.
Gülü görmeden kokusu geldiği gibi, bir hafta öncesinden, Ramazan orucu, fıtır sadakası, zekât ve yiyecek, içecek dağıtma konusunda sorular gelmeye başladı.
Gıda maddelerinin tedarikçileri, Ramazan’da satılacakları bildiklerinden Müslümanların işini kolaylaştırmak için Ramazan ayından önce, satış yerlerine koydular.
Davet günleri belirlendi.
Akşam sohbetleri, yatsı namazı ve teravih namazına göre ayarlandı.
Ramazan ayını, millet olarak beş vakit namazımıza ilave olarak teravih namazıyla karşılayacağız.
Oruca başlamadan teravih namazını kılıyoruz.
Ramazan ayının son gününde oruç tutuyoruz ama teravih namazı kılmıyoruz.
Bu da gösteriyor ki, biz namazımızı, orucumuzu, sadakamızı, zekâtımızı, cihadımızı, tebliğimizi, İslam’ı öğrenme, öğretme ve yaşamımızı, ölümümüzü… Allah için yaparız.
Orucun bize faydalarını anlatan bilim insanlarına teşekkür ederiz.
Ama biz bütün ibadetlerimizi, Allah ve Rasulü söylediği için yaparız.
Rabbimizin her emir ve yasağında bizler için iki dünyamızda da bize sayısız faydalar sağladığına inanırız.
Zeytini yerken gıdamız için yeriz ama zeytinin, saçımıza, gözümüze, kemiklerimize, iliklerimize, tırnaklarımıza faydalarının olduğunu biliriz de nasıl olduğunu ilim adamlarımızdan öğrendiğimiz halde biz, yine bu ten ve canın Allah için hizmet etmesi için gıdamızı almaya devam ettiğimiz gibi, canımızın gıdası olan Allah’a kulluk görevimizi amasız, şartsız, mazeretsiz, itirazsız… Yerine getirmeye çalışırız.
Bizim dervişimiz, berduşumuz, münevverimiz, aydınımız, sağcımız, solcumuz… arasında fark olmadığını, camide aynı safta teravih namazıyla Ramazan orucunu karşılamakla bütün dünyaya göstereceğiz.
Politikacılar, bu günlerde, bir tek oy için her kapıyı çalıyorlar.
Ama halkımız, her sene Ramazan ayında teravih namazından önce “Hayyealessat-Hayyealel-felah/Haydin namaz, haydin kurtuluşa” sesiyle Ramazan’ın birinci gününde halkımızın yüzde seksen beşi camiye yürüyecektir.
Cuma namazı, oruç, bayram namazları, Kadir Gecesi, gaflet uykusundan Müslümanları uyandırma ibadetleridirler.
Bugün caddelerde, dairelerde, işyerlerinde, mahallede, köyde… Her yerde oruç tutmayan insan gördüğünüzde, içinizden hastadır, yolcudur, gayrimüslimdir… gibi mazeretler hatırlayın.
Atmosferimize iyi niyetleri, güzel düşünceleri, olumlu bakışları, faydalı kelimeleri, gül kokusu gibi salıverin siz ve gerisine karışmayın.
Bakın neler olacak.
Reytingi de çok olan bir programda yorumculuk yapan birini dinledim, “Evden dışarı çıkamıyorum, arabayla gidip geliyorum. Kaldırımda neyle karşılaşacağımı tahmin edemiyorum…. gibi laflarla etrafa korku salanlara karşılık bu akşam İstanbul’da 88 bin sokağın hepsinde canlı hem de capcanlı İslami bir hayat hareket halinde olacaktır.
Belediyeler, meydanlara, parklara, yol kenarındaki geniş alanlar iftar sofrası kuracaklar ve sahura kadar hayat devam ederken karakolluk bir olay da olmayacaktır.
İsterseniz, en yakınızdaki polis karakoluna gidiniz ve haftanın yedi gününden en az suç işlenen günü, 12 aydan en az suç işlenen ayın hangisi olduğunu sorunuz, kayıtlar size haftanın en az suç işlenen gününün Cuma günü olduğunu, aylardan Ramazan ayının en temiz ay olduğunu, gecelerden en temiz gecenin Kadir Gecesi olduğunu göreceksiniz.
İnsan olan insanoğlu, İnsanlık için daha ne arıyorsun ki…