HAMİDULLAH VE EYFEL KULESİ
Mahmut TOPTAŞ
Moğollardan sonra Afganistan’ın Belh şehrini ve insanlarını neden bombaladığını bir türlü açıklayamayan Amerika’ya, özgürlük anıtından daha fazla katkıda bulunan Belh şehrinde Celaleddin Rumi’nin (30 Eylül 1207- 17 Aralık 1273) Mesnevi’sidir.
Fransızlar, Paris şehrindeki Eyfel kulesiyle övünürlermiş. Paris’e gitmeyen bir insan, Eyfel, kulesini göremez.
Paris’te yaşayan Muhammet Hamidullah’ı ise biz, taaa Karaman’dan görüyorduk.
Paris nereee, Karaman nere.
O kadar büyük ki biz onun eserlerini 1970 yılında çöldeki adamın su içişi gibi içiyorduk.
1974 yılında Fransa’nın Lyon kentinde işçi olarak çalışmaktayım. Asker arkadaşım Mehmet bana telefon etti ve “Bizim şehirde bir Fransız hanım var, bize sürekli İslâm dini hakkında sorular soruyor, bir Pazar günü gelirsen çok iyi olacak” dedi.
Ben de ona bir ay sonrasının bir pazarına randevu vermesini söyledim.
Ben bu arada Muhammet Hamidullah beyefendiye mektup yazdım, “İslâm’a Giriş” adı altında Türkçe’ ye terceme edilen eserinin Fransızcasından on adet göndermesini istedim ve karşılığı olan parayı da postaya verdim.
On adet kitapla beraber bir de mektup geldi. Gönderdiğim para on kitabın bedelinden dört frank fazla gelmiş.
Hamidullah beyefendi bana bu dört frank’ı ne yapayım? Diye soruyordu.
Bir tarafta böylesine kul hakkına değer veren bir ilim adamı, öbür tarafta yüz binlerce saf Müslüman’ın ceplerindeki paraları, kadınlarımızın kollarındaki bilezikleri toplayıp dansözlerle yedikten sonra, bizim Habibullah’tır diye husnü zan ettiğimiz bu insanın, nazik davranışlarından rahatsız olmuşlar ki, “Baidullah” diye hakkında kitap yazdırıp parasız dağıttılar.
Bir ay sonra ben o şehre gittim. Arkadaşımın evinde bu bayanla bir araya geldik. Üç bin nüfuslu şehrin fırınını işletiyor. O şehirde otuz kadar Türk çalışıyor. Yalnız Türklerin evlerine ekmeklerini arabasıyla götürüyor. Bizimkilere yazın izine geldiklerinde çeksiz, senetsiz, faizsiz borç para veriyor.
Kadın, Hıristiyanlıktan çıkmış, Yahudiliği ve Müslümanlığı araştırmış, beğenmemiş ve ateistliği tercih etmiş.
Ben ona tercüman aracılığıyla “Bizim sana din anlatacak dilimiz yok. Sana kitap getirdim. Bunu oku. Bir ay sonra tekrar gelirim, aklına yatmayan yerleri tartışalım” dedim.
-Ben kitap okudum dedi.
-Sen Fransızların, Fransa’da İslâm’ın yayılmasını engellemek için yazdırdıkları kitapları okudun. Sen bu kitabı oku dedim.
Anlaştık, randevulaştık ve ben bir ay sonra tekrar gittiğimde kitabın baştan sona satırların altı çizilerek okunduğunu gördüm.
- Dediğin doğru çıktı. Ben İslam’la ilgili yanlış kitaplar okumuşum. İnanç, ibadet, sosyal hayatla ilgili söylediklerinin hepsine katılıyorum ve kabul ediyorum. Ancak ben domuz sucuğunu bırakamam” dedi.
- Sen İslam’ın o beğendiğin inanç sistemini kabul et, ibadetlerine başla, domuzun haram olduğunu kabul et ve domuz eti yemeye devam et. Ben şunu garanti ediyorum ki, eğer sen düzenli olarak bütün ibadetleri yaparsan sonunda domuz etini de bırakırsın.
Rabbimiz Kur’an’ı Keriminde “Namaz, kötülüklerden alıkoyar” diyor. (Ankebut süresi ayet 29/45) Bu namaz, bu domuzu senin hayatından çıkaracağına kesin inanırım” dedim. İyi bir intiba ile ayrıldık. Ben, Türkiye’de Üniversite imtihanını kazanınca ne “Ne Fransız’ın yüzü, ne Frangı” dedim bir daha geri dönmedim.
Daha sonra bu hanım efendinin Müslüman olduğunu, birkaç sene sonra da bizim oradaki işçilerimizin dini işlerinde fetva makamı gibi bir görevi de üstlendiğini asker arkadaşımdan öğrendim.
Hamidullah beyefendiye Allah rahmet eylesin 19 Şubat 1908 - 17 Aralık 2002), bizleri de afveylesin.