ECELİ GELEN ÖLÜR
Mahmut TOPTAŞ
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre 80 milyonluk Türkiye’de bir yılda ortalama 400000 (dört yüz bin) insan ölüyormuş.
Türkiye’de bir günde ortalama bin yüz insan ölüyor.
600 bin nüfuslu bir şehirde günde 8 kişi ölüyor.
Ordumuzun sayısı da ortalama 600 bin civarında olduğuna göre günde 8 askerimizin ölmesi Türkiye standartlarına uygun düşüyor.
Yüz bin civarında olan hacılarımızdan da bir ay içinde yüze yakın ölüm haberi alıyoruz.
Hacca gidenler, yıldızlı otellerde, ceplerinde bol para varken, otelin karşısındaki Hastahane camlarına bakarken, kurşun sesi, top mermisi görmeden de ölüyorlar.
Yalnız ihtiyarlar ölmüyor, gencecik hacı adayları da ölüyor.
İstanbul Selimiye kışlasında askerlik yaparken ölen gencecik askerlerimiz normal olarak haber olmazlar.
Hatta GATA’da askerlik yaparken ölenler de vardır.
Gülhane Askeri Tıp Akademisinin Profesör/General bile orada vefat ediyor.
Demem o ki, eceli gelen ölür.
Eceli geleni de hiçbir kimse, kurum veya kuruluş engelleyemez.
Dünyanın en gelişmiş ülkesinde parada veya rütbede en yükseğe çıkmış adamın eceli gelince en gelişmiş hastahanede en yüksek seviyede doktorların gözleri önünde ölüyor ve yetkili doktor, gazetecilerin karşısına çıkıp “Saat on ikiyi dokuz geçe ex oldu” diyor.
Biz, “Allah rahmet eylesin” diyerek veya “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun/Allahtan geldik ona döneceğiz” ayetini okuyarak haber veririz.
Müşrikken, Uhud harbinde İslam ordusunun mağlup olmasına sebep olan, Müslüman olduktan sonra Ashabı Kiramın en namlılarından sayılan Halid bin Velid, Müslüman olduktan sonra yapılan her harbe girer ve bir çok harbin de komutanı olarak ön safta çarpışan biri olduğu halde, vücudunda bir karışlık sağlam deri kalmamasına rağmen yatağında vefat etmiştir.
Hatta hasta yatağında iken “Ben, develer gibi yatağında ölecek adam mıyım, beni ayağa kaldırın” der. Yanındakiler ayağa kaldırırlar. Eline bir kılıç alır, havada kılıcını sallarken vefat eder. (Allah ondan razı olsun)
“Oraya gitmeseydi ölmeyecekti” sözü Müslümanlara ait değildir.
Bu sözü Medine’de akalıp Uhud harbine katılmayan Münafıklar söylemişler.
Rabbimiz bunu şöyle haber verir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Ey iman edenler, yeryüzünde dolaşırken veya harbe giden kardeşleri hakkında «Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi “ diyen kâfirler gibi olmayın. Allah bunu onların kalplerine hasret olsun için yaptı. Allah diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Al-i Imran süresi ayet 156)
Münafıklar bu sözü söylediklerinde Medine’de kalanlardan da ölenleri hiç hatırlarına getirmezler.
Şimdi günümüzde bazılarının yazdıkları ve söyledikleri gibi.
Her an ecelimiz gelebilir.
Gönlümüzde inkar, teninizde haram lokma, dilinizde yalan ve gıybet bulundurmamaya, kula kul olmamaya, yalnız Allah’a kulluk yapmaya dikkat edelim.