330 milyonluk Amerika, 440 milyonluk Avrupa Birliği, 68 milyonluk İngiltere, İsrail’i korumak adına havadan, karadan ve denizden surlar çekerken, aslında kendi ülkelerinden göndererek “Filistin’de kalsınlar, etrafa zarar versinler, bize bulaşmasınlar” dediği İsraillileri, Müslümanlarla savaşsın diye beslediği İsrail’in, zor duruma düşmesi nedeniyle 850 milyonluk Batılı devletler, iki buçuk milyonluk Filistinli mücahitle savaşa gelmişler.
Bir mücahide 340 kâfir düşüyor.
Bu telaş niye?
İslam tarihinde, ülkenin, köy veya şehirlerin etrafının surla çevrilme olayı yoktur.
İstanbul surları gibi, fethedilmiş ülkelerde görülen surlar, kâfir ülkelerin kendilerini korumak için yaptığı surlardır ama o surlar, zalimleri koruyamamıştır.
Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı gibi, askerlerin savaş merkezi olarak yaptıkları, sur değildir.
Kale veya hisarların içinde halk yaşamaz, askerler bulunur.
Sur yapanlar, kendilerinin suç işleme devleti olduklarını, bugünkü ifadeyle “Terör devleti veya sömürerek semirme devleti” olduklarını bildiklerinden, akıttıkları canların kanında boğulmamak için topraklarını surla, havalarını “Demir Kafes”le, denizlerini gemilerle çeviriyorlar.
İşgalci terör devletçiği İsrail’in “Demir Kafesi” işe yaramayınca, Amerika, dünyanın en büyük ve en donanımlı uçak filosunu, İsrail’i korumak için gönderiyormuş.
Böyle olacağını biz biliyorduk.
Rabbimiz, Sevgili Peygamberimize ihanet eden Medine’deki Yahudileri ve onların şahsında kıyamete kadar gelecek kâfirleri bize tanıtırken:
“Onlar sizinle ancak surlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında savaşırlar.
Onların kendi aralarındaki çatışmaları daha çetindir. Sen onları birlik sanırsın, kalpleri paramparçadır. İşte bu, onların akılsız bir toplum olmalarındandır.” (Haşr Sûresi, ayet 59/14)
Demir kafeslerin, en büyük ve en etkili silahların arkasında savaşanlar bilsinler ki, o kalkanlarını kendi elleriyle yıktıracak olan Allah’tır.
Rabbimiz bunu şöyle haber verir:
“İlk sürgünde ehli kitap kâfirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çıkaran O’dur. Siz çıkacaklarını zannetmiyordunuz. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah('ın azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalplerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri, ibret alınız.” (Haşr Sûresi, ayet 59/14)
Karamanoğulları döneminde yapılan İmaret cami ve medresesinin girişinde “Babüna meftühun li men dehal,
Taamüna helalün li men ekel/Girene kapımız açıktır, yiyene yemeğimiz helaldir” yazar.
Dostça gelenlere kapımız, soframız ve gönlümüz açık bizim.
Düşmanca gelenlerin surları, demir kafesleri, savaş gemileri gözümüzü yıldıramaz.
Rabbimizin yardımının nereden geleceğini biz bilemeyiz.
Ama yardım edeceğine inanır, hazırlığımızı tam yapar ve Allah’a tevekkül edip yola çıkarız.
Mekke’de davetin yedinci yılında, Müslümanlara ekonomik ambargo koyan, Şı’b-i Ebi Talib’de Müslümanları muhasara altında tutan, yeme ve içme yollarını kapatan, Müslümanlara ne olacağını hem Müslümanlar, hem ambargo zalimleri bilemezken Allah’ın yardımı, yine en katı kâfirlerden olan, Mut’ım bin Adiyy, Züheyr bin Ebi Ümeyye, Ebü’l Buhteri bin Haşim, Zema bin Esved gibi en katı kâfirlerin bu ambargo nedeniyle aç ve biilaç insanlara, “Bu kadar yapılmaz” diyerek ambargo sözleşmesini yırtıp atmışlar.
Sen işini doğru dürüst yap, Rabbimiz yardımını kâfir eliyle de gönderir.
Türkiye’de güce tapınan siyasilerimiz, gazetecilerimiz, analistlerimiz, stratejilerimizden bazıları, bir türlü MOSSAD’ın atlatıldığını kabul edemiyorlar ve akla hayale gelmedik masallar uyduruyorlar.
Hâlbuki halkımızın en çok okuduğu Ya-Sin Sûresi’nin dokuzuncu ayetinde:
“Biz, onların hem önlerine hem de arkalarına birer set çektik ve onları sardık, artık onlar görmezler” buyurur.
Amerika, İsrail’e destek için dünyanın en büyük savaş filosunu göndermiş.
Göndersin.
Dilden dile anlatılan bir olay var:
1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde, Amerika, Yunanistan’a koruma garantisi verir ve Amerika’nın Altıncı Filosu, Kıbrıs’ın güneyine konuşlanır.
Başbakan Yardımcısı merhum Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve 60 tane pilotla bir toplantı yapar.
Hazır ol vaziyetindeki altmış tane pilota Erbakan, “İçinizden iki kardeşimiz, bu gece ailesiyle helalleşsin. Uçağına patlayıcılar doldurulacak ve Altıncı Filo’ya ölüm dalışı yapacak ve şehitlik rütbesine kavuşacak.
Kabul eden iki kişi öne çıksın” der.
Altmış pilotun hepsi birden bir adım ileri atarlar.
Erbakan merhum, hepsine teşekkür eder ve kararı komutanınız verecek” der ve çıkar.
Komutanlar baş başa görüşme esnasında Erbakan’a sorarlar, “Neden böyle yaptınız, herkese duyurdunuz, aralarında ajan olabilir, bize bıraksaydınız?” derler.
Merhum Erbakan, “Böyle bir şey olmayacak. Ajanın bu haberi, Amerikalıları korkutmaya yeter” der.
Ve dediği gibi de olur.
Barış harekâtı başlar, Altıncı Filo’dakiler de, en gelişmiş dürbünleriyle savaş oyunu seyreder gibi uzaktan bakarlar.
Yunanistan, Amerika’nın o ihanetini hâlâ unutmadı.
Türkiye’de İlkokulu bitiren herkes, İstiklâl Marşı’nı ezberlemiştir.
Marşımızda, Batı ülkeleri, gökyüzünün tamamını çelikten zırhlı kalkanla kapatsalar, bizim de göğsümüzde iman suru, iman kalesi, iman hisarı, iman kafesi olduğunu söyler:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Garb'ın (Batı’nın) âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?”
Hani Filistinli Müslümanları insan yerine koymazdınız!
Ne oldu da 850 milyonluk Batı, dünyanın en büyük savaş gemisiyle, altı buçuk milyonluk İsrail’i, iki buçuk milyonluk mücahidden korumak için gönderdiniz?
Atalarımız, “Korku, mezar taşlarını da insan yapar” demiş.